7 Ocak 2009 Çarşamba

Bilim adamlarının yorumlarını ben manşetten yayınlarım...


Sayın Devrim Oskay, ABD ile Türkiye arasındaki saat farkı nedeniyle yorumunuzu ancak bugün okuyabildim.
Yazınızda ülkemizde bu konuda bilimsel çalışmalar yapan değerli bilim adamlarının olduğunu söylüyorsunuz. Araştırma yazılarına ulaşamadığımı düşünerek bir de örnek vermişsiniz. Bu nazik davranışınız için size çok teşekkür etmek isterdim ancak zannediyorum yazımı dikkatli okumamışsınız. Çünkü ben orada Türkçe yazılmış bir yayın bulamamaktan söz ediyorum. Oysa sizin verdiğiniz örnekte de olduğu gibi bu konudaki bütün makaleler İngilizce.
Şimdi ben size şunu sormak istiyorum, “Bir bilimsel araştırma neden yapılır, hedef kitlesi kimdir? Arıcılardan oluşan hedef kitleye yönelikse hazırlanan bir araştırma hangi dilde yazılmalıdır?”
Benim de üyesi olduğum meslek gurubunda, bilimsel araştırma sonuçları artık evrensel bilim dili olarak kabul edilen İngilizce yazılıyor. Ancak burada bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum.
Tıp alanında yapılan bir araştırmanın hedef kitlesi tıp doktorlarıdır, hastalar değildir! Mesleğimin ilk yıllarında romatoloji dalında bilimsel araştırmalara aktif olarak katılarak ve bu tür faaliyetlerde bulunmuş biri olarak bunları söylüyorum. O çalışmalarla ilgili iyi bir örnek olacağı düşüncesiyle aşağıdaki resmi yayınlıyorum. İnceleme fırsatınız olursa, bu dergilere makale kabul ettirmenin ne demek olduğunu ve neler yapmak gerektiğini çok iyi anlayacağınızı düşünüyorum…

Kurabiye, poğaca ve pekmez gibi gıda ürünlerindeki HMF ile ilgili birçok Türkçe araştırma yazısı buldum. Çünkü bu çalışmaları yapan insanlar, araştırmanın hedef kitlesini oluşturan tüketicilerin bu yayınlardan rahatlıkla faydalanmasını düşünerek kaleme almışlar. Aynı hassasiyetin neden arıcılık konusunda gösterilmediğini anlamakta inanın güçlük çekiyorum.
Bu bağlamda ülkemizde arıcılık konusunda sağlıklı işleyen bir sistemin olduğunu söylemek mümkün değil. Bu sistem dahilinde araştırma yazılarının veteriner hekimlere yönelik olduğunu düşünmek de hayal perestlik olur. Ancak ülkemizde arıcıların ne kadar olumsuz koşullarda çalışmak zorunda oldukları ise herkesin malumudur. İşte Türkçe araştırma yazısı bulamadım yakınmasının temel sebebide budur.

Arıcılığın ağırlıklı olarak geleneksel yöntemlerle yapıldığı bu ortamda, benim de dahil olduğum bilgisayar kullanabilen belli bir arıcı kesimi olarak, kendimizi şanslı görüyoruz. Olumsuz koşullara rağmen invert şurup, arı hastalıkları vs. konularını elimizden geldiğince araştırıp doğruları bulmaya ve birbirimizle paylaşmaya çalışıyoruz.
Bu çalışmaları yaparken zaman zaman aramızda bazı tartışmaların çıktığını da söylemeliyim. Sonuçta bu tartışmalar doğruyu bulmak maksatlı olduğu için, aramızda kalıcı kırgınlık söz konusu olmuyor. Fakat çok nadir de olsa bazen bir bilim adamı canı sıkıldığından olsa gerek bizim çalışmalarımızı okuyor ve “EKSİK VE YANLIŞ BİLGİ VERİYORSUNUZ!” diyerek zehir zemberek bir yorum da yazıyor.
Bilim adamlarına karşı olmakla itham edilmemek için “Bu güne kadar neredeydin arkadaş, bu konuda bir şey yazmadın” demiyoruz. İnanın bu konuda size birçok örnek verebilirim.
“Bilim adamlarına karşı çıkanları alkışlıyorsunuz” diyerek beni suçlamışsınız. Ancak şunu bilmenizi isterim, grubumuzun hiçbir üyesi kesinlikle bilim adamlarına karşı değil. Hatta bu konuda açıklayıcı olacağını düşünerek bloglarda meşhur olan birinin sözlerini örnek olarak vermek isterim. Bu kişi “Ağabey, bilim adamları tahrik olup da aramıza gelsin diye öyle yazılar yayınlıyorum ki ama kimse gelmiyor, gelenlerin de yaptıkları ise ortada” diyor. Çünkü biz arıcılar olarak en çok bilim adamlarının eksikliğini hissediyoruz.

Eğer ben bu konuda bir girişimde bulunmasaydım muhtemelen siz 07 Ocak 2009’da sitenizde invert şurupla ilgili yazıyı yazmayacaktınız. Bu nedenle üzülerek söylemeliyim ki siz o kişiyi haklı çıkardınız ve gene bu sebeple olumsuz da olsa bu girişimin faydalı olduğunu düşünüyorum. Ama gene de geç kalmış sayılmayız. Önümüzdeki sezon kış arılarının beslenmesi konusunda arıcı arkadaşlarımıza faydası olabilir.
Bahse konu olan bilimsel araştırma yazısı ile ilgili hiçbir şey söylemeyeceğim zira ben bu grup içinde sıradan bir arıcı olarak bulunuyorum. Bilimsel bir araştırmanın eleştiri ve yorumunu yapacak bilgiye sahip olsam da bu bilgiyi sadece kendim için kullanma taraftarıyım. Başkalarına aktarma görevinin bilim adamlarına ait olduğu düşüncesiyle konumum dolayısıyla bu misyonu üstlenmenin bilimsel etiğe uygun olmayacağı kanaatindeyim.
Ama hayat tecrübem bana bilim adamlığının temelinin güvenilirlik olduğunu öğretti. Bir bilim adamının bunu kaybetme lüksü yoktur. Zira bir kez bile zedelese “Ben bilim adamıyım” diyemez. Bu nedenle yaşça sizden büyük ve hayat tecrübesi fazla biri olarak, beni eleştirirken her zaman için yukarıdakine benzer bir cevap alabileceğinizi düşünüp dikkatli olmanızı tavsiye ederim. Zira hayat felsefemin temeli güvenilir biri olmak üzerine kuruludur. Bu nedenle de elimden geldiğince hata yapmamaya çalışıyorum.
Ama insanlık halidir, hata yaparsam da özür dilemeyi de bilirim. Bu güne kadar bloğumda yazdığım yazılar içinde en fazla üzülerek yazdığım yazı bu oldu. Keşke beni bu yazıyı yazmak zorunda bırakmasaydınız. Bu yazıyla ilgili kimseye yorum atma izni vermeyeceğimin bilinmesini isterim. Bu konuda bir tek sizin, bir defalık yorum atma hakkınız var.

Saygılarımla…
Devrim Oskayın Göndermiş olduğu cevap aşağıdadır.

Bu yazımı sayın Muhteşem Turunç’un benim ismime yazdığı yazıda bulunan düşüncelerine ve sorularına cevap olarak yazıyorum. Umarım bu yazıyı da manşetten yayınlarsınız.
Bir bilimsel araştırma neden yapılır, hedef kitlesi kimdir? Arıcılardan oluşan hedef kitleye yönelikse hazırlanan bir araştırma hangi dilde yazılmalıdır?”
Bal arısı ile çalışan bilim insanları hepsi sadece arı üreticilerin sorunlarına cevap bulmak için çalışmaz. Bal arıları sosyal canlılardır. O yüzden bal arıları ile sosyoloji, matematik, fizik, tıp, mühendislikler, veterinerlik, biyoloji, kimya gibi bilim dallarında çalışan bilim adamları da çalışır. Bu kişiler bal arıları ile çalışıyor diye arı üreticisinin sorunlarına çözüm getirme zorunlulukları yoktur.
Tıp alanında çalışanlar, arı sütünün yaraların iyileştirilmesine etkisi olup olmadığını araştırabilir. Sosyologu, bal arısı kolonilerinde yaşanan hiyerarşiyi ve arıların kullandıkları sembolik dans dilini çalışarak insanlar ile karşılaştırabilir. Matematikçi, bal arılarının neden altıgen petek yaptığı sorusuna yanıt arar. Gıda mühendisi, acaba arının yaptığı doğal bal ile şeker şerbetinden yaptırılan balın arasındaki farkları görmek ister. Fizikçi, bal arısının uçuş stratejisini ve gözlerinde bulunan algılayıcıları helikopter teknolojisinde nasıl uygulayabileceğini hesaplamaya çalışır. Bazı bilim adamları, direkt arı üreticilerinin sorunlarına yönelik çalışır… vb.
Bu yüzden Tıp alanında yapılan her çalışma bal arısında olduğu gibi kesinlikle sadece bir kesime yönelik yapılmaz. Tıp alanı içinde yapılan bazı araştırmaların hedef kitlesi doktorlar olabileceği gibi, direk halk da olabilir. Eğer tıp fakültesinde çalışan araştırmacılar propolis’in mide ülserine iyi geldiğini gösterirlerse. Bu araştırma sonucu sadece doktor hedef kitlesini ilgilendir denildiğinde bilginin yayılmasını ve bundan faydalanılmasını kısıtlamış oluruz. Bu yüzden günümüzde bütün bilim dallarında yapılan araştırmaların ortak dili İngilizcedir. Bu dil bundan 500 yıl önce farsça olduğunu biliyorum. Ama günümüzde İngilizce. Bunun böyle olmasının suçu biz bilim adamlarının yada halkın değil. Bunun nedeni, günümüzde İngilizce konuşan milletlerin diğer dilleri konuşanlardan daha fazla bilimsel çalışma yapmalarıdır. Ayrıca her bilim adamı üreticiye yönelik Türkçe yayın yapma zorunluluğu yok. Günümüzde YÖK’ün kariyer ilerlemesinde ön koşul olarak sunduğu kriter, yabancı dilde yayın yapılmasıdır.
Mesleğimin ilk yıllarında romatoloji dalında bilimsel araştırmalara aktif olarak katılarak ve bu tür faaliyetlerde bulunmuş biri olarak bunları söylüyorum. O çalışmalarla ilgili iyi bir örnek olacağı düşüncesiyle aşağıdaki resmi yayınlıyorum. İnceleme fırsatınız olursa, bu dergilere makale kabul ettirmenin ne demek olduğunu ve neler yapmak gerektiğini çok iyi anlayacağınızı düşünüyorum…
Benim uzmanlık alanım olmayan, sizin tıp alanında yaptığınız bilimsel çalışmaya kritik yapamam. Çünkü ben o alanda uzman değilim. Ama bilimsel makale yazabiliyorsanız inglizce bilginizin üstün olması gerekir sanırım. O yüzden mesleğiniz gereği konuyla ilgili yabancı kaynaklara ulaşıp arıcılar için çevirebilme eğitiminiz olması gerekiyor sanırım. Zira siz arıcılığı pratik olarak yapan ve bu konuda kaynak okuyan birisisiniz.
Kurabiye, poğaça ve pekmez gibi gıda ürünlerindeki HMF ile ilgili birçok Türkçe araştırma yazısı buldum. Çünkü bu çalışmaları yapan insanlar, araştırmanın hedef kitlesini oluşturan tüketicilerin bu yayınlardan rahatlıkla faydalanmasını düşünerek kaleme almışlar.
Konumuz, poğaça ve kurabiyedeki HMF ve bunun arıların beslenmesindeki önemi değil. Konumuz invert şekeri ile hazırlanmış şurubun bal arısı kolonilerinin beslenmesindeki önemi. HMF ile ilgili Türkçe kaynak bunu buldum diyerek yayınlamanın insanların kafasını karıştırma ihtimali olacağı kanısındayım.
Bu bağlamda ülkemizde arıcılık konusunda sağlıklı işleyen bir sistemin olduğunu söylemek mümkün değil. Bu sistem dahilinde araştırma yazılarının veteriner hekimlere yönelik olduğunu düşünmek de hayal perestlik olur. Ancak ülkemizde arıcıların ne kadar olumsuz koşullarda çalışmak zorunda oldukları ise herkesin malumudur. İşte Türkçe araştırma yazısı bulamadım yakınmasının temel sebebide budur.
Arıcılık bilimi ülkemizde ne yazık ki çok genç. Arı yetiştiriciliği üzerine ilk doktorasını alan kişi, uzun yıllar asistanlığını yaptığım sayın hocam Prof. Dr. Muhsin Doğaroğlu’dur. Kendisi 1981 yılında doktorasını vermişti. Yani modern Türk arıcılık biliminin mazisi 30 senelik bile değil. Bu konuda yetişmiş bilim adamımız ve teknik personel sayımızda büyük eksiklik var. Bu yüzden bırakın Türkçeyi, araştırma sayısında dahi gerideyiz. Tabi ki bu benim suçum değil. Sizin suçunuzda değil. Peki ne yapılacak? Bu sorunlar halkın eğitilmesi ve mesleki örgütlenmenin sağlam yapılanması ile çözülecek. Bu konuyla ilgili daha geniş düşüncelerimi Türkiye'de Balarısı Bilminin Sorunları ve Üreticiye Yansımaları başlıklı yazımdan okuyabilirsiniz.( http://www.aridostu.com )
Arıcılığın ağırlıklı olarak geleneksel yöntemlerle yapıldığı bu ortamda, benim de dahil olduğum bilgisayar kullanabilen belli bir arıcı kesimi olarak, kendimizi şanslı görüyoruz. Olumsuz koşullara rağmen invert şurup, arı hastalıkları vs. konularını elimizden geldiğince araştırıp doğruları bulmaya ve birbirimizle paylaşmaya çalışıyoruz.Bu çalışmaları yaparken zaman zaman aramızda bazı tartışmaların çıktığını da söylemeliyim. Sonuçta bu tartışmalar doğruyu bulmak maksatlı olduğu için, aramızda kalıcı kırgınlık söz konusu olmuyor. Fakat çok nadir de olsa bazen bir bilim adamı canı sıkıldığından olsa gerek bizim çalışmalarımızı okuyor ve “EKSİK VE YANLIŞ BİLGİ VERİYORSUNUZ!” diyerek zehir zemberek bir yorum da yazıyor.
Evet sizin hobi arıcılar grubunuzu biliyorum. Hatta ANARTO (Anadolulu Arıcılar Topluluğu)’ nun kurulma fikrini ortaya attığımda bana yardım eden, fakat daha sonra sen topluluğun içinde hiyerarşi oluşturmaya çalışıyorsun diye beni ve bazı arkadaşlarımı blogdan atan ve www.anarto.com sitesini kapatanlar bu gruptandı. Oysa bizim isteğimiz sadece yönetim kurulunun ve kurallarının olduğu arıcı topluluğu oluşturmaktı. Müthiş bir direnç ile karşılaştık. Oysa bu tip topluluklar Avrupa’da ve Amerika’da çok kolay kurulup düzenli bir şekilde işliyorlar. Hepsinin kuralları, amaçları ve yönetim kurulları var. Bu şanslı grup üyeleri beni internetten sileceklerini (nerdeyse başarılı oluyorlardı), bitireceklerini ve bazıları da benim ülkeye dönmemin iyi fikir olmayacağını söylediler. Arı dostu ve ANARTO sitelerinin web master lığını yapan ,bu sitelerin ayakta durabilmesini tek sağlayan kişi, sınıf arkadaşım ve dostum olan Işıl dır. Bu kişi olmasaydı ne arıdostu sitesi olurdu nede ANARTO. Arı dostu ve ANARTO’da yazılanlardan faydalanalar bence önce Işıl’ a teşekkür etmelidir. Bu dönemde desteğini esirgemeyen Fatih ve diğer arı dostlarına teşekkürü borç bilirim. Ben ve Işıl Türkiye arıcılarına arıdostu sitesini Amerika’da doktoramı yaparken hediye ettik. Gecelerce bu gruptakilerle msn de sohbet ederek yeni teknikleri anlattım. Bu gruptakilerin bazıları da bu sohbetleri yazılara dönüştürüp resimler ekleyerek web sitelerinin ve bloglarının temellerini oluşturdular. Bu grup bunun karşılığını çok güzel ödedi. Teşekkür ederim. Bir ara hiç yazı yazmadım (çünkü içimden gelmedi). Arada sizin dediğiz gibi okuyordum neler yazıldığını. Gerçekten çok eksik ve yanlış bilgiler var bloglarda. Hepsini düzeltmem imkansız. Dediğiniz gibi canımın sıkın olduğu bir gün oradaki eksik ve yanlış bilgiyi görünce kendimi tutamadım. O şekildeki tepkimde hatalıyım. Özür diliyorum.
Bilim adamlarına karşı olmakla itham edilmemek için “Bu güne kadar neredeydin arkadaş, bu konuda bir şey yazmadın” demiyoruz. İnanın bu konuda size birçok örnek verebilirim.
Ben genç sayılabilecek (doktoramı daha yeni bitirdim) bilim adamıyım. Arıcılık bilimi ise bir derya. Her konuda yazı yazmamı kimse benden bekleyemez. Bilgi, uzun zahmetli ve çok paralar harcanarak üretilen bir şey. Fakat paylaşması da bir o kadar kolay, zevkli ve eğlencelidir bana göre. Bilgiyi paylaşanlar,üretilmesininde bukadar kolay olmadığını akıllarından çıkarmamalı bence.
“Bilim adamlarına karşı çıkanları alkışlıyorsunuz” diyerek beni suçlamışsınız. Ancak şunu bilmenizi isterim, grubumuzun hiçbir üyesi kesinlikle bilim adamlarına karşı değil. Hatta bu konuda açıklayıcı olacağını düşünerek bloglarda meşhur olan birinin sözlerini örnek olarak vermek isterim. Bu kişi “Ağabey, bilim adamları tahrik olup da aramıza gelsin diye öyle yazılar yayınlıyorum ki ama kimse gelmiyor, gelenlerin de yaptıkları ise ortada” diyor. Çünkü biz arıcılar olarak en çok bilim adamlarının eksikliğini hissediyoruz.
Yok, burada söylenen ne yazıkki inandırıcı değil. O tahrik edici sözler gerçekten tahrik edici. Ancak negatif yönde tahrik edici. Hakaret dolu sözler ile pozitif yönde tahrik dünyanın neresinde görülmüş? Anadolu kültüründe bu şekilde bir şey hiç yok. Anadolu insanı, insanların canı istemesin diye, yediğini bile gizleyen saygılı bir toplumdur. O sözleri duyan hiç bir bilim insanı o kişiyi ve onu alkışlayanlara bilgi vermek istemez. Tahrik metodunu pozitif yönde değiştirmesini tavsiye ederim. Bilim insanlarının eksikliğini hissetseydiniz bize bu zaman kadar yapılanlar ve söylenenler söylenmezdi. Sizin grubunuzdaki bazı kişiler kendilerini profesyonel arıcılardan ve bilim insanlarından daha bilgili ve tecrübeli görüyor bence.
Eğer ben bu konuda bir girişimde bulunmasaydım muhtemelen siz 07 Ocak 2009’da sitenizde invert şurupla ilgili yazıyı yazmayacaktınız. Bu nedenle üzülerek söylemeliyim ki siz o kişiyi haklı çıkardınız ve gene bu sebeple olumsuz da olsa bu girişimin faydalı olduğunu düşünüyorum.
Evet, bu konuyu ciddi olarak araştırıp yazı yazmamın tek nedeni sizsiniz. Çünkü siz tıp doktorusunuz. Halkımız tıp doktorlarını dinler. Sizin bu şekilde ben arılarımı kendi yaptığım invert şeker ile besleyeceğim şeklindeki çıkışınıza baktım ve yazdıklarınızı okudum. Teknik olarak yazdıklarınız havada kalıyordu. O yüzden araştırdım ve sorunun cevabını bularak yazımı yayınladım. Evet, haklısınız bu olumsuzluk olsa da, bende faydalı olacağına inanıyorum.

Ama gene de geç kalmış sayılmayız. Önümüzdeki sezon kış arılarının beslenmesi konusunda arıcı arkadaşlarımıza faydası olabilir.
Evet, yapılan araştırmanın sonucunda çıkan, invert şeker ile beslenen arıların yaptıkları balın kalitesinin düşük olduğu. Umarım arıcılarımız önümüzdeki dönem şeker besleme olayına, sizinde sayenizde daha dikkatli yaklaşır.
Bahse konu olan bilimsel araştırma yazısı ile ilgili hiçbir şey söylemeyeceğim zira ben bu grup içinde sıradan bir arıcı olarak bulunuyorum. Bilimsel bir araştırmanın eleştiri ve yorumunu yapacak bilgiye sahip olsam da bu bilgiyi sadece kendim için kullanma taraftarıyım.
Siz kendinizin tıp doktoru olduğunu söylediniz. O yüzden sıradan arıcıyım sözüyle bu olaydan sıyrılmanız bence sizin için bu noktadan sonra lükse kaçıyor. Nasıl poğaça ve kurabiye araştırmalarını yorumladıysanız bu araştırmayı da lütfen yorumlayınız. Sistemde boşlukların ve sorunların yaşandığı bir ülkenin aydınısınız. Lütfen araştırmayı yorumlayın. Grubunuzun sloganı olan “BİLGİYİ PAYLAŞIN” sloganına uygun davranacağınızı umuyorum.
Başkalarına aktarma görevinin bilim adamlarına ait olduğu düşüncesiyle konumum dolayısıyla bu misyonu üstlenmenin bilimsel etiğe uygun olmayacağı kanaatindeyim.
Sizin grubunuzdaki bazı kişilerin bilgiyi aktarma görevinin onlarda olduğunu düşünürken sizin bu şekilde söylemeniz gerçekten çok ilginç ve tuhaf geldi bana. Siz doktorsunuz ve bilimsel makaleniz olduğunu biraz önce söylediniz. Bence sizin bu konuda yapılan araştırma hakkında yapacağınız yorum, üretici için çok önemli. Lütfen sizi bilgi paylaşımına davet ediyorum.
Ama hayat tecrübem bana bilim adamlığının temelinin güvenilirlik olduğunu öğretti. Bir bilim adamının bunu kaybetme lüksü yoktur. Zira bir kez bile zedelese “Ben bilim adamıyım” diyemez. Bu nedenle yaşça sizden büyük ve hayat tecrübesi fazla biri olarak, beni eleştirirken her zaman için yukarıdakine benzer bir cevap alabileceğinizi düşünüp dikkatli olmanızı tavsiye ederim. Zira hayat felsefemin temeli güvenilir biri olmak üzerine kuruludur. Bu nedenle de elimden geldiğince hata yapmamaya çalışıyorum.
Ama insanlık halidir, hata yaparsam da özür dilemeyi de bilirim. Bu güne kadar bloğumda yazdığım yazılar içinde en fazla üzülerek yazdığım yazı bu oldu. Keşke beni bu yazıyı yazmak zorunda bırakmasaydınız. Bu yazıyla ilgili kimseye yorum atma izni vermeyeceğimin bilinmesini isterim. Bu konuda bir tek sizin, bir defalık yorum atma hakkınız var.
Hatasız kul olmaz. Bende sitemde yazılar yazıyorum. Şimdiye kadar hiç bir kimseden şu teknik konuda şurada hatan var ve sen bunu kişisel çıkarın için kullanıyorsun diye bir yazı göndermedi. Bazı kişilerin bireysel çıkarlarını zedeleyici girişimlerde bulunmuş olabilirim. Ama eğer bir şey ülke çıkarına aykırı ise onu bana kimse yaptırmaz ve söyletemez. Bu böyle biline. Bana Amerika’dan ana arı ithalatı yapalım dediler. Ben yerli ırklarımızı ıslah edelim dedim. Ama bazıları hala sitelerinde Almanya’dan ana getirdim diyor. Bu insanların lafına bakarak arıcılık mı yapacağız biz? Almanya’ dan buraya ıslah projelerinde kullanmak üzere teknik öğrenmeye arı biliminde çalışan doktorlar geliyor. Ben onlara soruyorum. Türkiye’deki arıcılar sizden ana arı alıyorlarmış diye. Onlar dahi, kendi ırklarınızı ıslah etmelisiniz, Almanya’daki ırklar o bölgeye adapte olmuş ırklar diyorlar. Almaları yanlış diyorlar. Daha buna benzer bir çok teklif geldi. Bizler için önce ülkemin çıkarı daha sonra ülke çıkarının bireylere yansımasından elde edilecek çıkarlar söz konusu olmalıdır. Yazılarımızda ve çıkar ilişkilerimizde bunu mutlaka ön plana koymalıyız. Bunu gelişmiş ülkelerin çok güzel yapığını ben görüyorum.
ANARTO bu amaca yönelik kurulmuş bir topluluktu. İleride tekrar canlanacağına inanıyorum.
Zaten tıp doktorusunuz. Öyle olmazsanız insanlar size canını nasıl emanet edecek?
Üzülmeye hiç gerek yok. Bu yazılanlardan da mutlaka birileri düşünüp faydalanacaktır. Samimi olarak yazmışsınız ve samimi olarak cevap aldınız. Umarım açıklamalarım yeterli gelmiştir.
Kalın Sağlıcakla
Devrim Oskay