Bu bir tıp sözlüğüdür. Ancak sadece Tıp sözlüğü de değildir, kimya, botanik ve zooloji sözlüğünüde içinde barındırır.
Bu aralar olur olmadık yerlerde genotip ve ekotip konularında ahkam kesilir oldu. Bu kelimelerin ne anlama geldiği daha iyi anlaşılsın diye konuyu Pars Tuğlacı hocamızın sözlüğünden sizlere aktarmak istedim. Zatı muhteremin birisi evvelki senelerde kişiler kendi uzmanlık alanları dışında konuşmayı seviyolar demişti o nedenlede hocamızın ağzından konuşmayı tercih ettim. Ayrıca mesleğim gereğide hastalarıma genetik bilimi konularında bilgi verme yetkisine sahip olduğumu da belirteyim.
GENOTİP: bir bireyin genlerinin karekterleri bakımından gösterdiği yapı.
Açmak gerekirse canlı bireyin genlerinde bulunan karekterlerin görünüşüne davranışına yansımış hali demekdir. Genotip denilen bu yapıda cevre kosullarının etkisi yoktur.
EKOLOJİ: Biolojinin organizmaların kendi aralarında ve çevreleriyle olan karşılıklı münasebetlerini inceleyen bir dalı.
Şimdi bu tariflerin ardından belirli bir bölgede, belli bir zaman içinde, o çevrenin ve diğer canlıların karşılıklı etkileşmeleri sonucunda, ortaya çıkan özellikleri bünyelerinde taşıyan canlılara ekotip diyebiliriz. Bu özelliklerin kimi kısa sayılabilecek sürelerde kimi ise mılyonlarca yılda oluşabilecek özelliklerdir.
Yalnız bu işler böyle tarif edildiği kadarda basit değildir . Örnek olarak Afrikada doğmuş ve ataları milyonlarca yıldır orada yaşayan bir insanın cildi koyu renklidir. O bölgede milyonlarca yıl gibi bir süre sonucunda güneş ışınlarının yeryüzüne dik gelmesi sonucu oluştuğu düşünülen bu özellik ekotipik bir özellikmidir, evet. Ama bu insanı getirin cilt rengi beyaz olan insanların milyonlarca yıldır yaşadığı İsveçe orada yaşasın Afrikalı bir eşle yapacağı çocukları gene kendileri gibi koyu renkli cilde sahip olacakdır. Hatta İsveçli bir eşle yapacağı çocukları da koyu renkli olacakdır zira koyu renkli cilt geni baskın gendir. Bu konuyu örnek vererek anlatmaya çalıştığım şuki; çevre koşulları değişince bu özellikler değişmemektedir. Bazı özelliklerde belli sürelerin sonunda genlere işlenmektedir. Bu örnekte de göreceğiniz gibi bu konular karmaşık ve hala genetikciler tarafından tartışılan ve tam olarak izah edilememiş konulardır.
Bu bilgiler biz arıcılara gereklimidir belli bir yere kadar evet. Neden derseniz kullandığımız arının ne olduğunu kaçıncı kuşak olduğunu üreteceğimiz ana arı ve kolonilerde bazı olumlu ve olumsuz özelliklerin ortaya çıkma şansının ne kadar olduğunu bilmemiz gerekmektedir. Zira bu özellikler ürettiğimiz arılarda şansa kalırsa, bütün bir sezonun kaybı söz konusu olur ki bu çok önemli bir kayıptır. Özellikle geçimini arıcılıkdan sağlayan bir kişinin üreteceği ana arılardan oluşacak kolonilerde; verimlilik, koloni gücü oluşturma ve sakinlik gibi özelliklerin ne olacağını önceden tahmin edebilmesi gerekmektedir. Aksi halde neler olacağını söylemeye sanırım gerek yoktur.
Sıradan bir arıcı hatta mesleki eğitim almış bir arıcı için ben bulunduğum bölgede bir ana arı bulayım selekte edeyim bunun safını hatta f1 ini üreteyim demek gerçekleşmeyecek bir davranış olur. Bu işler bilimsel bir ekip tarafından ciddi bir çalışma sonucu yapılabilecek ve uzun sürecek girişimlerdir. Ciddi eğitim derken bu bir okul hatta üniversite işidir, bilgi, deneyim ve ekipman işidir. Her okul bitirenin evinde sağda solda yapacağı işler değildir. Bir arıcı en fazla kendisi için saf damızlık ana arı üretimini yapabilir. Bunu ama izole bölgede ama suni dölleme yöntemiyle yapabilir. Yalnız üretim yapacağı damızlık ana arıyı bu kuruluşlardan temin etmelidir. Pars Tuğlacı hocamızın biografisi de işte bu kuruluşların nasıl kişilerden oluşacağına dair iyi bir örnektir.
Bunlar benim doğru bildiklerim. Paylaşmak istedim.