23 Şubat 2015 Pazartesi

Arıcılıkta sezon başlamadan önceki son enerji depolamamız:))

İki haftadır tavuklarımın yanına gidemeyince aç kalırlarmı endişelerimi gidermek için cuma günü yola çıktım. Otobanda karda mahsur kalan ve sahipleri tarafından terk edilmiş olan araçların kurtarılması hala sürüyordu.


Silivri ilçe sınırı kar yağışında da sınır teşkil etmiş. İlçeye girdikten sonra bırakın karı yağmur dahi olmadığını görüyorsunuz.


Bahçemin bulunduğu bölgede de aynı şekilde ilaç olacak kadar dahi yağmamış



Tarlalarda hiç kar yoktu.


Tavuklarımı yemledikten sonra kısa süre kalıp İstanbulun cuma trafiğini düşünerek geri döndüm. Pazar günü ise Yusuf Şimşak kardeşimin arılığına keçi ziyafetine davetliydik. Aklımızda arıcılık çalışmaları yoğunluk kazanmadan son bir kez eğlenmek enerji depolamak vardı.


İlhami abimiz cümbüşünü  getirmiş. Bizde cümbüşlü bir anı resmi çektirelim dedik. Baharda koşturdukça aralarda yadederiz:))


Yusuf kardeşimin arılığı; strafor kovan ve ruşetleri düzenli bir şekilde sezonu beklemekteler. Yusuf abimiz bu sene kaç sezondur hayalini kurduğu strafor kovanlarına kavuşacağını söylüyor. Hatta nano teknolojili boya ile boyatacağını sağlamlık konusunda hiç sıkıntı kalmayacağını da söylemekte. Hayırlısı olur inşallah.


Ormanda yaptığımız kısa gezintide ise pürenlerin açtığını ve arıların ziyaret ettiğini gördük.


Bunlar bence baharda bölge arıları için stok eksikliğine karşı sigorta görevi görmekte.


Resimde gördüğünüz böyle sarı çiçeklerden de bol miktarda açanlar vardı fakat arıların ziyaretini görmedim.


Biz lay lay lom modunda iken ortalık bir ara karıştı ve o esnada kanadı kesik analı bir koloni strafor ruşeti terk etti. Ne oluyor felan demeye kalmadan ana bizimkinin sırtına atladı:)) sanki dili olsa hadi gidelim diyecek gibiydi. 


Koloni açta değil bal stoğu vardı ancak bunlar önlerindeki balı yemeyi bilmiyor olsa gerek ki açlıktan strafor kovanı terk etmeye kalktılar. Analarıda çiçek sanıp nereye kondu:)) Bence bu koloni adam olmaz ama bakalım göreceğiz sezonda.


Yavru alanının hemen yanına açlıktan ölmesinler diye şerbet takviyesi yapıldı :))


Ustam gözlerimi yaşarttı. Niğdenin yöresel bir yemeğini hazırlamak için özel bir kütük oydurmuş. Bunun içinde et ve bulguru dövüyor. 


Dövülen at dağılıp bulgura karışıyormuş Yahu bunda hiç et yok demeyelim diyede çek çek deyip etleri gösteriyordu herkese.


Kıvamını alan, bulgur ve et karışımından ibaret köfte harcını top top yuvarladı. Hani elinede nasıl yakışıyor değilmi:))


Önceden kaynatılmış salçalı suya köfteler dökülerek pişirildi. Oldukçada lezzetli olmuştu. Bundan sonra kütüğünü arabada taşıyacakmış. Aklınızda olsun seni ziyarete geliyorum derse hemen kütüğü unutma deyin:)). Ben böyle lezzetli köfte yemedim.:))


Ev, pardon arılık sahibimiz olan arıcı arkadaşımızda sağolsun hiç boş durmadı. Bizi ağırlamak için tüm gün çırpındı durdu.


Bir işi ustası beğendiyse o iş güzel olmuş demektir. Bu nedenle kalite kontrolü kendisi bizzat yaptı.


Tüm nimetlerin tadına bakıp kilo almaya başladığımız anın özçekimini de unutmadık tabi:))


İnternette bulup aldığım gözlük gibi kullanılan büyütecimi de ustama sattım:)) henüz fiyatta anlaşamadıysakta 300 tlye yutturacağım gibi görünüyor:))


Geçtiğimiz hafta ustamın iş yerinde arkadaşlarıyla yedikleri ve güldükleri tatlıdan aldım bizde gülelim diye. Tatlıyı görünce ki yüz ifadesine bakın bir hele:))


Tatlı yedik:))


tatlı tatlı arıcılık sohbetleri yaptık. Kışın finalini Yusuf kardeşin arılığında yaptık. Sağolsun güzel bir gün geçirtti bize.


13 Şubat 2015 Cuma

Arıcılık, Apiterapi, Bitkilerle hastalık tedavisi.....

    Geçtiğimiz hafta sonu bir arkadaşım aradı eşine kanser teşhisi konduğunu şu anda da tıbbi tedavi görmekte olduğunu söyledi. Geçmiş olsun dedik çok üzüldük tabi ancak arkadaşım seni asıl arı sütü polen bal önerenler oluyor sende arıcılık ile ilgilenen bir tıp dr u olarak bu konuda ne dersin diye aradım dedi. Kendisine doktor olmama rağmen kanser tedavisi konusunda bilgimin uygulama yapmaya yetkin olacak düzeyde olmadığını eşinin tedavisini üstlenmiş olan doktorun bu konuda daha doğru yol gösterebileceğini söyledim. Sakın kulaktan dolma bilgilerle, arıcıyım diyenlerin uydurma bilgilerine güvenerek kullanma dedim. Aklımda bu tarz besleyici özellikli gıdaların özellikle kanser hücrelerini besleme etkisi nedeniyle hastalığı hızlandırabileceği şeklinde bir söylenti de var o nedenle kesinlikle doktoruna danışmadan kullanma diye belirttim.
    Arkadaşım teşekkür etti ve dediki napacaksın işte denize düşen yılana sarılır misali bizde bilmem ne kadar bal içine şu kadar arı sütü ve polen konmuş bir karışımı işte felan liraya getirttik dedi. Arkadaşlar zamanında sakin arıyla çalışılmalı şeklindeki yayınlarımıza ana arı satacaklar ticari kaygıyla bu yazıları yazıyorlar diyenler şimdi yılan kılığında denize girmişler  arı sütü polen apiterapi sohbetleri yapmaktalar. İşte benim bu tanıdıkda bunlardan bir tanesini bulup sarılmış.
    Şimdi aşağıdaki yazımı ve alıntı yapmış olduğum yazıyı lütfen dikkatli okuyun. Okumanız bittiğinde vijdanen rahatsanız söylenecek hiç bir şey yok. Bu dünyada çeşitli yasal açıklardan faydalanıp insanlara zarar verenlere öbür dünyayıda hatırlatmakta fayda var diyorum.
    Bazı arıcılık festivalleri, arıcılıkla ilgili toplantılar gibi arıcıların ve tüketicilerin bulunduğu toplantılarda bana defalarca "apiterapi" hakkında konuşmacı olurmusun denmiştir. Bende her seferinde apiterapi bir tedavi yöntemi değildir bu nedenle Tıp doktoru kimliğimle çıkıp böyle bir konuda zannettiğiniz gibi değilde ancak şöyle konuşurum deyip şu şekilde söze  başlar ve sürdürürüm.
    Bal ve diğer arı ürünleri kıymetli birer gıda maddesidir. Onları tükettiğinizde sadece iyi beslenmiş olursunuz. Bal tüketirseniz enerji alırsınız ve bu önemli gıda madddesinde bulunan pek çok besleyici maddeyi bünyenize aldığınız için organizmanızın çalışması üst düzey verimlilikte olur. Zaten bu durum da; mutlu olmak için gerekli fonksionel gerekliliktir. Psikolojiniz ne kadar iyi olursa olsun aç karnına, halsiz bir vucutla mutlu olamazsınız, diyerek konuşmamı sürdürür ve bitişde kesinlikle insan hastalıklarını tedavi edebilmek için "Tıp" eğitimili kişiler olunması gerektiğini, bunun dışındaki doktor olmayan kişilerin hastalara olsa olsa zarar verebileceğini, ölüme yol açabileceğini söylerim. Zaten tıp doktoru olmayan kişilerin insanlara hastalık teşhisi koymaları ve tedavi etmeleri yasalarla yasaklanmış ve cezalandırılmaları öngörülmüştür.
    Geçmiş dönemlerde bir arkadaşımız içinde bala benzer sıvı olan bir kavanoz getirmişti. Kavanozun etiketinde tam hatırlamıyorum ama petekli bal, arı ve kovan resimlerinden oluşan bir zemin üzerine "balcı amca" gibi bir marka yazısı vardı. Etiketin altında ise küçücük harflerle yazılmış olan içerik kısmında ise "bal aromalı glukoz şurubu" ibaresi  vardı.
    Şimdi yukarda bahsettiğim kavanozdaki gıda maddesini üretip piyasaya veren kişinin dürüstlüğü ile bu günlerde arı sütü, propolis ekstraktı vs. üretip bunları insanlara tavsiye eden arıcıların ticari kaygılarla insanlara evet bu maddeler kanser tedavisinde şöyle etkilidir böyle etkilidir dediklerini balın içine arı sütü koyup insanlara bu tanıtımla sattıklarını ancak yukardaki "bal aromalı glukoz şurubu"  ibaresi örneğiyle birebir tarz olarak örtüşen bir teknikle "doktorunuzun dediğini yapın ve muhakkak önce ilaçlarınızı kullanın bu destekleyici bir yöntemdir" dediklerini de duyuyorum. Bu konuda ne zamandır bir yazı yazma gereği duymama rağmen güzel anlatım için bir yayın desteğide arıyordum ki bu gün böyle bir yazıya denk geldim.

    http://www.e-psikiyatri.com/sarimsak-ilac-midir-ne-ilac-ne-degildir-34456

linkinden alıntı yaptığım yazının önemli kısımlarını kırmızı renkte belirginleştirerek sizlere sunuyorum. Diyorumki aman akıllı olalım "insan denilen canlı varlığın yedek parçası yoktur, arıza halinde tamiri çok zordur aman dikkat edelim" 


Bilinçsiz ilaç kullanımının yanında son yıllarda bitkisel ürünlerin ilaç gibi tüketimi de sorun yaratıyor. Örneğin sarımsak ilaç mıdır, sağlıklı mıdır? Ne ilaç ne ilaç değildir. İşte tüm bu soruların cevapları.

Ülkemizde ilaç tüketimi istatistik bilgilere bakılırsa hayli artmış görünüyor. Ayrıca halkımızın bilinçsiz ilaç kullanımı yanında son yıllarda bitkisel ürünlerin ilaç gibi tüketimi de sorun olarak öne çıkmaya başladı. İşte bu konuları alanın uzmanlarından Üsküdar Üniversite NP İstanbul Hastanesi Farmakoloji uzmanı Sayın Doç. Dr. Esra SAĞLAM cevapladı.
Sağlam bu konuda şu uyarıyı yapıyor. “Bitkilerden elde edilen çeşitli ürünlerin kullanılışıyla ilgili olarak ‘bu ürünler doğal maddeler olduğu için hiç zararlı etkileri yoktur’ gibi bilimsel olmayan bir görüş ileri sürülmektedir. Bu görüş kesinlikle doğru değildir. Bunu en önemli kanıtı, insan ömründeki uzama ve yaşam kalitesindeki artıştır.”
İçinde etken madde taşıyan her ürün ilaç mıdır? Sözgelimi halk arasında söylendiği (sarımsak her derde devadır) gibi sarımsak için ilaç sözünü kullanabilir miyiz?
SAĞLAM:
 İçinde etken madde taşıyan her ürün ilaç değildir. Çünkü bir maddeye ilaç denilebilmesi için daha önce söz etmiş olduğumuz seçicilik, etkinin geçici olması, etkinin doza bağımlı olması gibi özellikleri taşıması gereklidir. Örneğin halk arasında tedavi edici özelliği olduğuna inanılan ve binlerce yıldır bu amaçla kullanılan sarımsağı ele alalım ve sorumuzu soralım, 
SARIMSAK İLAÇ MIDIR?
Sorunun cevabı hayırdır. Çünkü sarımsak vücudumuzdaki fizyolojik sistemleri etkileyebilecek pek çok (200’den fazla) etken madde içeren bir besin maddesidir. Bu etken maddelerden bazılarının tansiyonu dengeleyici, kanı sulandırıcı ya da vücudumuzdaki bakterileri öldürücü etkisi olsa da ilaç olarak kullanılamaz, çünkü yediğiniz bir diş sarımsağın tansiyonunuzu kaç derece düşüreceğini bilemezsiniz.
Örneğin tansiyonu 140/200 mm-Hg olan hasta kaç diş sarımsak yiyecektir ya da tansiyonu 110/180 mm-Hg olan hasta kaç diş sarımsak yiyecektir?  Ayrıca sarımsağın içindeki madde miktarı ve madde çeşidi sarımsağın yetiştiği bölgeye, o bölgenin sarımsağın yetiştiği süre zarfında aldığı yağış miktarına göre değişir, bu durumda hasta Kastamonu Sarımsağı mı yiyecektir, yoksa Tokat Sarımsağı mı yiyecektir, eğer Kastamonu sarımsağı yiyecekse 2008 rekoltesinden mi 3 diş yiyecektir yoksa 2009 rekoltesinden mi 3 diş yiyecektir. 2008 rekoltesinin 3 dişi 2009 rekoltesinde kaç diş sarımsağa denk gelecektir vb gibi sıralayabileceğimiz soruların cevabı yoktur.
Yani yiyeceğimiz sarımsak miktarını bilemeyiz (doz). Bir başka önemli nokta ise, tansiyonumuzu düşürmek amacı ile yediğimiz sarımsağın bakterileri öldürücü özelliğinin de olduğu bilinmektedir. Tansiyonumuzu düşürmek amacı ile yemiş olduğumuz bol miktarda sarımsak mide barsak sistemimizde bulunan ve normal fizyolojik fonksiyonlarımızı devam ettirmemiz için gerekli olan yararlı bakterileri de öldürüp bizi gaz, isal karın ağrısı gibi başka birtakım rahatsızlıklar ile baş başa bırakabilir (seçicilik). YİNE TANSİYONUMUZU DÜŞÜRMEK AMACI İLE YEDİĞİMİZ SARIMSAK KANI SULANDIRICI ETKİSİ İLE HELE HELE HASTA BİR DE KAN SULANDIRICI İLAÇ ALIYORSA KANAMALARA DA NEDEN OLABİLİR.
Bir maddeye ilaç denebilmesi için hangi aşamalardan geçmesi gereklidir?
SAĞLAM:
 Bir maddenin ilaç haline gelebilmesi için en az 10 yıl süren araştırma safhalarını geçmesi gerekir. Bu süre içinde yapılan araştırmalar için milyar dolarlar ile ifade edilen bütçeler harcanır. Çok zor ve pahalı bir iştir.
Biraz da ilaçların içeriğinden, yapımından söz edelim: İlaçların hammaddesi nedir? Belki şöyle sorulabilir: İlaçlar nelerden hangi maddelerden elde edilir? Kimilerinin  inandığı sandığı  gibi ilaçların hepsi kimyasal maddelerden mi üretilmektedir?
SAĞLAM:
 Günümüzde kullanılmakta olan ilaçların çok büyük bir kısmı doğal kaynaklardan elde edilmektedir. Bu doğal kaynaklar; bitkiler (örn. kanser ilaçları), hayvanlar (örn.  hormonlar), mikroorganizmalar (örn. antibiyotikler), madenler, mineraller (örn. demir, kalsiyum) olabilse de çok büyük bir kısmı bitkilerden elde edilir. Doğal kaynaklardan elde edilen ilaçlar bazen yeterince saflaştırılamaz, bu durumda sentez yolu ile kimyasal olarak da elde edilebilirler. Son yıllarda “DNA-rekombinant” teknolojisi adı verdiğimiz yeni bir yöntemle de ilaç elde edilmeye başlanmıştır. Bu ilaçlar genellikle vücudumuzda zaten var olan hormonlar ve bağışıklık sistemine ait olan elemanların eksikliği sonucu meydana gelen hastalıkların tedavisinde kullanılırlar. Bu yöntem vücudumuzda eksik olan maddenin birebir aynısını elde etmek amacı ile kullanılır. Bu ilaçlar, insanoğlunun genetik yapısına uygun olarak bakterilere ürettirilir. Örneğin şeker hastalarında kullanılan insülin hormonu domuzdan elde edildiğinde alerjiye neden olabilmektedir ama “DNA-rekombinant” teknolojisi ile üretildiğinde, insanoğlunun genetik yapısına birebir uygun olduğundan alerjilere neden olmamaktadır.
Doğadaki bütün bitkiler insanoğlu için yararlı mıdır? Bunlar, istenildiği kadar yenilip içilebilir mi?
SAĞLAM:
 Bitkilerin tümü insanoğlu için tabii ki faydalı değildir, bazılarının kullanılması halinde zehirlenmelere ve hatta ölüme yol açar. İnsanoğlu bunu binlerce yıldır deneyimlemiş, bu nedenle bazılarını zehir olarak kullanmıştır. Örneğin bugün bizim ameliyathane şartlarında, ameliyat olan hastaların kaslarını gevşetmek amacı ile kullandığımız “kürar” adlı maddeyi yıllarca savaşlarda oklarının ucuna sürerek düşmanlarını öldürmek amacı ile kullanmışlardır.
Kürar, Amazon bölgesinde yetişen Strychnos ve Chondrodendron grubu bitkilerden elde edilir, yani tamamen doğal ve bitkiseldir.
Her bitkiden ilaç üretilebilir mi?
SAĞLAM
: İshak bin Murad adında bir Türk 1390 yılında ve 1700′lü yılların sonunda Avrupalı bir din adamını söğüt ağacı kabuklarının ateşi düşürmesini gözlemlediğini yazmıştır.  Bu gözlemler aspirinin keşfi ile sonuçlanmıştır.  Bu söğüt ağacı kabuklarının ilaç olduğu anlamına gelmez. Söğüt ağacı kabuklarında bulunan etken maddenin ne olduğu araştırılmış,  bu madde. (asetil salisilik asit). Bilimsel izole edilmiş, yapısı aydınlatılarak ve tamamen sentetik olarak elde edilerek 1890 yılında insanlığın hizmetine ASPİRİN olarak sokulmuştur. Bitkiler ilaç hammaddesi yapımında kullanılabilir, ama ilaç olarak kullanılamazlar. BİZ HASTAYA ATEŞİN VAR AĞRIN VAR, AL SANA SÖĞÜT AĞACI KABUĞU BUNU KAYNAT İÇ YA DA ÇİĞNE YUT DİYEMEYİZ. BUNUN PEK ÇOK SEBEBİ VAR. Örneğin hasta açısından düşündüğümüzde; yaşlı hastalar ya da bebek hastalar bunu nasıl çiğneyecekler, çiğneseler bile çiğnedikleri kabuğun içindeki etken madde miktarı nedir, bu etken madde miktarı bütün ağaç kabuklarında standart mıdır, 100 kg hasta kaç gr kabuk çiğnemeli,10kg hasta kaç gr kabuk çiğnemeli?  Böbrek yada karaciğer bozukluğu olan hastalar  bu ağaç kabuğunu çiğnediğinde organlarına zarar verir  mi?….. gibi soruların cevabı yoktur. Söğüt ağacı kabuğu açısından olaya baktığımızda ise söğüt ağacı kabuğunda sadece asetil salisilik asit yoktur, bunun yanında pek çok etken madde daha vardır ve bunların birçoğu vücuda zararlı olabilir. Fazladan, gereksiz alınan diğer maddeler zehirlenmelere yol açabilir.
Yukarıda verdiğiniz örnekte olduğu gibi bazı bitkiler hem ilaç hem de zehir olarak kullanılabildiğine göre bu ayırım nasıl yapılacak?
SAĞLAM:
 Modern Tıp ve eczacılık tekniklerinin uygulanması ile bu bitkilere yukarıda saymış olduğum, ilaç olma özellikleri (seçicilik, etkinin geçici olması ve etkinin doza bağımlı olması ) kazandırıldığı zaman ilaç denilebilir, ya da tedavi etme özelliği kazanır. Örneğin güzelavratotu patlıcangillerden bir bitkidir. İçinde bizim tıpta ATROPİN adını verdiğimiz hava yollarını kasan, kalbi yavaşlatan bir madde vardır. Çarpıntısı olan bir hasta gidip aktardan güzelavratotu alıp kullandığında kalbi yavaşlar mı? Evet yavaşlar ama dozu iyi ayarlanmaz ise kalp o kadar yavaşlar ki durur, ayrıca hava yolları da kasılacağında nefes almada zorluk çeker, hele hele astımı olan bir hasta ise tamamen tıkanıp ölebilir. Bu örneği değerlendirecek olursak, adı geçen bitkinin (atropa bellodona) bitkisine ilaç olma özellikleri kazandırıldığı ve ehil ellerde kullanıldığı zaman ilaçtır, ama bitki ekstresi halinde, cahil ellerde kaldığında ise zehirdir.
Son yıllarda ülkemizde hastalıkların bitkiler ile, bitkilerden elde edilen ürünlerle  tedavi edilmesi yolunda  bir eğilim ortaya çıktı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu eğilimin en önemli nedeni, ülkemizde son zamanlarda gerek yazılı ve gerekse görsel basında bitkilerden elde edilen çeşitli ürünlerin (çekirdek, ekstre vb.) çok çeşitli hastalıklar için önerildiği ve aktarların, neredeyse, doktorların yerini aldıkları görülmektedir. Bitkilerden elde edilen çeşitli ürünlerin kullanılışıyla ilgili olarak “bu ürünler doğal maddeler olduğu için hiç zararlı etkileri yoktur” gibi bilimsel olmayan bir görüş ileri sürülmektedir. Bu görüş kesinlikle doğru değildir. Bunu en önemli kanıtı, insan ömründeki uzama ve yaşam kalitesindeki artıştır. Avrupa’da bile 1920’li, 1930’lu yıllarda ortalama yaş 40 bile değilken, bugün 80’lere varmıştır. Sosyal seviyesi çok daha düşük olan ülkemizde bile ortalama yaş 70’i aşmıştır. Çevresel faktörler bu kadar kötüye gittiğine göre, insan ömrünün bu kadar uzamasının sebebi modern tıptır. Modern tıbbın ürettiği ilaçlardır. İlaçlar çok zararlı, bitkiler ise bu kadar faydalı olsalardı, çevresel faktörlerdeki kötüye gidiş de göz önüne alındığında, insan ömrünün hızla azalıyor olması gerekirdi.
Bitkileri ilaç yerine kullanmaktaki artan bu eğilimin önemli bir nedeni de kolay ulaşılabilir ve ucuz olmasıdır. Çünkü herhangi bir hastalığı nedeni ile hastaneye başvuran hasta, bu süreçte pek çok vakit ve para harcamak zorunda kalacak iken, televizyonda gördüğü ve ona önerilen bitkinin suyunu içmek çok daha kolay gelmektedir.
Bir diğer neden ise cehalettir. Bilimsel bilgi ve teknolojiyi üretmek bir yana, toplumun çok büyük kesiminin bilimsel bilgiyi kullanmada yeterli olmadığı göz önüne alınırsa, tedavideki etkililiği ve güvenliliği konusunda hiçbir somut kanıt bulunmayan bitkisel ürünlerin toplumda kullanılmasının yaygınlaşmasına şaşırmamak gerekir
Bitkisel ürünlerle tedavilerin hastaya ne gibi zararları vardır? Dietary supplement” başlığı altında eczanelerin dışında çeşitli marketlerde ve satış mağazalarında satılan, bazıları bitkisel olabilen gıda katkı maddelerinin bir kısmının ciddi yan etkiler yaptığı, hatta ölümlere neden olduğu bildirilmiştir. Yine son zamanlarda zayıflama çaylarıyla ilgili ortaya çıkan istenmeyen etkilerden bahsedilmektedir. Ülkemizde bu konuda veri olmamasına karşın, sağlık kayıtlarının düzenli olduğu ülkelerde, bu konuda bildirimler bulunmaktadır.
Bu nedenle, bu ürünler için kullanılan “çok faydası olmasa dahi, en azından zararı olmaz” değerlendirmesinin doğru bir yaklaşım olmadığını vurgulamak gerekir.

Bitkilerden ilaç hammaddesi elde etmeden, bitkisel ilaç haline getirilmeden, etkililiği, güvenliliği, kalitesi ve standardizasyonuyla ilgili hiçbir çalışma yapmadan bitkilerin, bitkisel ürünlerin ilaç yerine kullanılması toplumumuzda çok önemli sorunlar yaratmaktadır.

İşte böyle herkese sağlıklı, vijdanlı ve dürüst günler diliyorum.

7 Şubat 2015 Cumartesi

Arıcılık da açlıktan koloni sönmelerinin zamanı geldi. Bizde tedbirimizi aldık.

İlk kez bu sene arıcılık festivaline  plan yaparak gittim. Hani diyeceksiniz eferim bu genç yaşta bu düşünce..:)) ama gerçek bu işte napalım. Bu sene bütün ihtiyaçlarımı fuardan aldım bagaj ağzına kadar doldu. Bir hafta böyle gezdim. Yolda bir lastik patlasa yandık.:)) nasıl boşalır bu yük. Ama sezonda rahat edeceğim.


Bu cumartesi sabahtan bir toptancı marketten hazır invert şerbet aldım ve bahçeye gittim. Öğlene doğru hava fena değildi arı uçuşu vardı. İlk iş terasdakilere baktım.


Arıcılık festivalinin bence en önemli artısı bu şerbetlikler oldu. 


Bakın önceki hafta kavanozla besleme yapıyordum. Arılar şerbete düşmesin diye içine tahta parçaları koyuyordum. Hatta bu tahtaların ucunuda arılar rahatlıkla aşağıya inip şerbeti alabilsinler diye peteğe saplıyordum. Ancak tahta şerbeti emip dibe batınca böyle boğulmalar olmuş.:(  arıcılık sürekli bilgilerin tazelendiği bir meslek.


Artık bu sorun kalmadı. Arılar bu plastiğe üzerindeki tırtıklar nedeniyle tutunabilecekler.



Aslında kabahat benimmiş. Bakın bu dallar uzun. Böyle olunca batma olmuyor ve arılar rahatlıkla aşağıya inip çıkabiliyorlar.


Bütün koloniler resimde görüldüğü gibi kenardan kimse huylanmadan çuval aralanıp şerbetlendi. Diyeceksiniz derdin neydi:)) önümüzde iki haftalık soğuk hava dalgası var ve açlıktan koloni sönmesi yaşamak istemiyorum. İnekler bu şurubu salkımın olduğu yere çekecekler ki şu ana kadar bence çekmişlerdir:)) 


Bahçedeki taze sarmısaklara bir göz attım o kadar. Büyüselerde yesek diye içimden geçirmedim desem yalan olur:))


Taze soğanlarımda aynı boydalar..:)


Kıvırcık yarışında görünen o ki tek kaldım. Bizimkinin sesi soluğu çıkmaz oldu:))


Balkondaki çileklerimde iki tane çiçek açtı. Bakalım kızaracaklarmı.


Bu hafta çerkezköyde işim vardı şöyle bir bahçeye uğradım. İyide etmişim öğleden sonra hava bir soğudu ki sormayın. Sabahdan şerbetlemenin faydaları işte ne derseniz deyin. Mangala yardıma gelecek olan arkadaşlar vardı iki üç saat kadar kalınca mangal yakamadık ilerki haftalarda bekleyeceğiz artık:)))

2 Şubat 2015 Pazartesi

Arıcılık festivalindeydik...

Pazar günü feshane de idim. 
Birbirlerini arıcı olmaları nedeni ile tanıyıp, dostca ilişki kuran bir grup insanın fotoğrafı bu işte...


Güner Kayral abimiz. 
Her fuarda yerini alır.
Enteresan ve yenilikçi bir malzeme portföyü olması nedeniyle illede standını ziyaret ederim.


Rahmetli Osman Ünal ı konuşup yad ettiğimiz bir dost grubu daha.


Bu fotoğraf nerden çıktı bilmiyorum. Hani diyeceksiniz burası senin sayfan sen bilmezsen kim bilebilir..öylede eşte öyle:))


Birlik başkanı olmak başka tabi:)) Bizde de böyle bir duruş olsa olabilirdik belki:((


Sadri abimiz büyük maç öncesi bize ısınma hareketleri yaptırırken:))


Adamdaki merakla dinlemeye bakın:)) 


İntikam soğuk yenen bir yemektir dedikleri bu olsa gerek "manda yoğurdu" :))


yaklaşık 2 haftadır spor magazin basınının gündeminden düşmeyen maçın sonucu:)) ama Sadri abimiz diğer rakip takımlara rahatlatıcı talkım vermeye başladı korktuğunuz kadar yok anlayacağınız:))


Adam bildim bileli tahta gibi:)) elde olmadan neresine yiyor diye bakıyorsunuz:))


Yıllardır sanal alemden tanıştığımız Emrah kardeşim sonunda hani derler ya ; dünya gözü ile tanıştık işte.


Aşağıdaki fotoğraf çekildikten sonra Emrah ı göremedim. Bir ufak ayrıntıda giderken tahnin ediyordum ama bu kadar olduklarını tahmin edememişim diye söyleniyordu:)) artık yorumu size bırakıyorum ne oldu ne düşündü hakkımızda :))


Emrahın yanındaki kardeşimizin adıda Ali Türk müş allahdan ne tip nede huy olarak benzemiyorlar...:))