27 Ekim 2012 Cumartesi

Bayram tatili faaliyetlerimden kısa özet:)

Aşağıdaki adam Dr. Aykut Postoğlu... Kankalarımdan..Antalyada yaşıyor. Bu bayram İstanbula ailesini ziyarete geldi ve dediki sanada salı günü uğrayacağım. Özlemişim, hani arkanı dönebildiğin kaç kişi var diye sorsalar üç dört kişiden biridir o...memuriyet dönemimde tanımıştım. Adam gibi adam işte, başka nasıl anlatayım.Salı günü aradım dedim kaçda gelirsin? abi 15 00 civarı sendeyim..normalde saat 14 00 de işden çıkarım bir yerlerde dersim yoksa 14 30 gibide evde olurum. Hayatta sadece kızıma hayır diyemem, bu aralar birisi daha türedi nedense onada hayır diyemiyorum işte bu nedenle yarım saat kadar kendini beklettim. Allahdan 18 00 e kadar oturdularda epeyce özlem giderdik.
 
 
 
Bayramın birinci günü kabir, eş dost akraba ziyaretleri felan derken akşamında yazlıkda aldım soluğu. Hava oralarda bayağı soğuk. İkinci gün sabah 09 00 civarı arı uçuşu yok. Üstümde yün mont:)

 
Bazı kovanlar ölü arıları kapı önüne bırakmışlar sabah uçuşa çıkanlar alıp götürecekler.

 
Bahçemdeki son cheri domatesleri de topladım..

 
Yumurta hasadı düşüş göstermeye devam ediyor. Sarı kart gösterdim bizimkilere:)

 
Öğlene doğru hava ısınınca arılarda yavru uçuşuna  başladılar.

 
Bizimkilere gezinti alanı yapıyordum ya hani sakız gibi uzadıkça uzamıştı onuda bu tatilde bitirdim.

 
 

25 Ekim 2012 Perşembe

KURBAN BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN.....
 


21 Ekim 2012 Pazar

Bu hafta kendi bakımımı tamamladım:)

Bu hafta, cuma akşamı arılığa gittik. Bir zamandır kızın partileri, gösterileri bilmem ne epey uzak kalmıştım yazlığımdan:) İlk iş bizim kızları saldım bir haftadır kapalı gariplerim. Güneşlenme bölümlerinin inşaatıda bitmek bilmedi:) ama az kaldı..
 
 
Akşam mangalı yaktım, patlıcanları közledim:) korkum yok nasılsa usta uzakda:)

 
İşte patlıcan salatası...hani reklamda diyor ya "illaki" bu olacak sütün yanında:) olmazsa olmaz...

 
Bizim fırt fırt da pinpon topu sektiriyor:)

 
Cumartesi günü sabah arı uçuşu yoktu. Benimde arı açmaya niyetim yoktu:) sadece cekmeceleri kontrol ettim ki geçen hafta uyguladığım varroa mücadelesinin sonuçları devam ediyor.

 
Havalar soğudu. Fare denen inekler geçen sene üç kolonimi söndürmüştü bu sene işi sağlama almak lazım deyip tenekeden 8 mm yükselikde girişler hazırladım.


 
Bazzılarına da göz genişlikleri 8 mm olan elek telleri koydum.

 
Bizimki tek gözünü kırpmayı öğrenmiş:) tarihe not düşmek adına resimledik:)

 
Pazar sabahı yağmur başladı ki ekmek almaya giderken gök kuşağını görüntüledik. Eh artık kış moduna girdik Kovanlarımızda kışlık stoklarımız tamam. Varroa mücadelemiz tamam. Bu durumda napılır sırt üstü yattım:) Artık baharın gelmesini bekleyebiliriz.


17 Ekim 2012 Çarşamba

Bize ne oldi:)




Eveeet.. nerden nerelere geldik...
İlk blog yazımı 14 haziran 2007 yılında "bebeklere bal yedirelimmi" başlığı altında yazmışım.
 O zamanlar arıcılık bilgilerim bu güne kıyasla sıfıra çok yakın düzeyde idi.:) Zaten çoğu insanın olduğu gibi benim de niyetim; arıcılık bilgilerimi diğer bloglarla paylaşımlar yaparak geliştirmek, kendime sadece hobileri ortak bir sosyal çevre oluşturmaktı...İlk zamanlar ilk yardım bilgilerimi paylaşmak misyonunu üstlendim ki grub içince bence bu gerekliydi. Bebeklere bal yedirilmesi konusunda ilginç bir anımda o dönemlerde bir iş arkadaşıma bal vermişim ve adam geliyor  bir yaşındaki kızının ishal, kusma ve karın ağrısı ile hastanede yattığını söylüyor..:( dedim bal yedirdinmi evet cevabını alınca bal yedirmeyin  düzelecekdir dedim ve hakikaten düzeldi:)

Hatırladığım diğer bir ilginç olay ise;
 benim bloğu güncellemeler listesine ilk ekleyen kişinin Edirneden Mehmet Nevşehir olması idi. Bayağı hoşuma gitmişdi. :)sonraları bende benzer bloger listelerini bloğuma ekledim. İlerki dönemlerde msn listeleri ve akşam sohbetleri başladı, ekip gelişti, büyüdü..
 
Büyüme zamanla pek çok sosyal olayda olduğu gibi öyle bir noktaya geldiki kırılmalar, dedikodular ve kulisler başladı vede o noktada da durdu.. İşte bu nokta tepe noktasıydı. Kopmalar ayrılıklar başladı. Neden oldu diye düşünürken şunu gördümki en fazla iş hayatında rastladığım  ama sosyal hayatın pek çoğu yerinde de karşılaştığım içimizdeki bencillik duygusunun hırs ile birleşmesi sonucu ortaya çıkan tepeye oynama rolünün, grubun dikkat çekenleri arasında en yoğun düzeyde yaşandığını gözledim.
 
En fazla iş hayatında rastladım dedimde çoğumuz iş hayatımızda görmüşüzdür ki yönetim kademesinin en altında yer alan görevleri yapanlar bile iş vereni yada üst düzey yöneticileri değişik yollarla arkalarına alarak çok üst düzeyde dokunulmazlık elde edebilmektedir. Bu örnekdeki adamın derdi neki derseniz  bence buradaki asıl amaç; gelirini artırmakdan öte güçlü biri imajını taşımak ve yerini sağlamlaştırmakdan başka bir şey değildir. Memuriyetim döneminde bu türden kişiler ile oldukça sık olarak çalıştım hatta emekliliğime yakın dönemde edinilen tecrübe sonucu olsa gerek bu adamlarla uğraşmayı eğlenceye bile çevirdim diyebilirim. Bu günlerde saddece iş yeri hekimliği yapmaktayım. Çalıştığım iş yerlerinde doğal olarak bir tane hekim olması nedeniyle bu türden çatışmaları yaşamıyorum. Anlayacağınız tecrübelerimin bu bölümü emekliliğimden sonraki dönemde işe yaramadı:)
 
Bizim arıcılık grubunda da benzer davranışları sergileyenler hep şu sözü savunma aracı olarak kullanmışlardır; benim bu işten bir çıkarım yok:), bilgiler paylaştıkça çoğalır sırf bu nedenle buradayım:) Çünkü çıkar dendiği zaman akla madddi çıkar, para gelmektedir:) işte tepe noktasına geldik dediğim dönemde bu türden kişiler gruba bir yönetim kademesi oluşturalım bir yönetici seçelim diyenlerdi. Dertleri neydi bu adamların derseniz; tek hedefleri vardı "güçlü adam imajı"na sahip olmak.  Eğer yöntemleriniz içinde sahtekarlık, riyakarlık vs. yoksa; aslında bu masum bir hedefdir. O dönemlerde sanal ortamda böyle bir yönetim oluşumuna gerek olup olmadığı çok tartışıldı ve benimde içinde olduğum gruplar bu düşünceye karşı çıktılar. Israrcı olanlarla yollar ayrıldı.
 
Biz  bloglarımızda özgürce yazıyoruz, kimse bize direktf veremez vs söylemleri ile bloglarımızda mutlu mutlu yazı yazdığımız pembe dönem bloglara erişimin bir süreliğine mahkeme kararı ile kıstlanmasına kadar devam etti ve o noktada gene bir duraklama daha yaşandı. Bu duraklama döneminde "forum"  denilen yapılanmalar devreye girdi. Kişiler bu türden sitelere üye yapılarak orada bilgi paylaşımına devam edilmeye başlandı amaa.... evet amasıda şuki bu sitelerin adminleri sahipleri oldukları bu forumlarda yasal zorunluluk adı altında ilk kuralları koymaya başladılar.:) sonraları yasal zorunluluklara ilave olarak çoğunluğun sevmediği kişilerin dışlanması, adminlerin karşı oldukları konuların konuşulmaması gibi kısıtlamalarda peşi sıra geldi:)
 
İlginç davranış tarzlarından biriside forum admini olan bu arkadaşlar kendi bloglarını kapattılar bazıları bloglarda yazı yazma sıklıklarını oldukça düşük tutmaya başladılar ve bu davranışın adını vakitsizlik diye koydular. Komik olan ise emekli olduktan sonra vakitsiz olmaları idi.Hattı zatında buradaki gizli amaç kişileri forum ortamına çekmekden başkacada bir şeyde değildi :) bayağı bir insan için bu amaçlarına ulaştılar. Bu insanların büyük çoğunluğuda bloggerda sayfa açacak kadar bilgisayar bilmeyenlerden oluşuyordu. Blogları olanlar ise forumların üst düzey sözü geçenleri olma ayrıcalığını yaşamaları uğruna blogları aksatmaya devam ettiler. Bu yolu neden seçtiler derseniz Güçlü adam olma isteğine ek olarak özgür ortam tehlikelidir, her türlü eleştiri gelir ve karşılamak zorundasınızdır. Eleştiri yapanı bloggerdan siz atamazsınız. Herkes o kişiyi okur ve değerlendirir. Hatalı iseniz bunu kamufle edemezsiniz. Oysa forum ortamı öylemi silin adamı tamam...
 
Başlarda belirttiğim yönetilmeyi kabul etmeyen blogcular da zaman içinde bölündüler ve bundan dolayı sanalda bir sürü  forum türedi. Her forum kendine "öz forum" biziz demeye başladı.:) bizim burdaki bilgiler en fazla, en doğru biziz diyenlermi istersiniz ve üye sayılarının 5-6 binler olduğunu iddia edenlermi dersiniz neler türedi neler:) yöntemler arasında sahtekarlık riyakarlık yoksa demiştim ya en zekice taktikler burada da devreye girdi:) forumdan attıkları adamı toplantılarına davet edip gelincede ilgilenmeyerek saflar çıkar uğruna dağılmaya başladı bile diyenler oldu:)
 
Buraya kadar acizane aklımı kullanarak sanaldaki biz arıcıların ama farkında olarak ama farkında olmayarak nerelere savrulduğumuzu anlatmaya çalıştım. Sosyal yaşamın geneline bakacak olursak bu yaşananlar çoğu yerde tekrarlanmakda. İnsan oğlu denen biz yaratıkların belkide doğal yaşam tarzımız bu. Ama yanlış olan, akılları ile doğaya hakim canlı konumuna gelmiş olan bizlerin ilkel canlıların avlanma tarzlarında mevcut olan sahterkarlık, riyakarlık ve her yol mubahtır yöntemini tercih etmemizdir. Üç beş köpek önüne bir tabak yemek koyun önce güçlü karnını doyurur sonra riyakar olan en son ve yiyecek kalırsa zayıf ama dik başlı olanlar malesef yemek yer. Fakat o zayıflar başka bir köpek sürüsü ile karşılaştıklarında grub içinde kalmaya çalışırlar ve asla kaçmazlar. Ama işler sıradanlaştığında gene aynı yemek yeme sırası ve paylaşım şekli devam eder.
 
Sonuçda sosyal yaşamdaki kendi rolümü tarif etmem gerekirse bende hep uygun bulduğum bir grup içinde kalmayı seçtim. Dostlarımı hatalarıyla ve doğrularıyla kabul etmeye çalıştım. Hakkında yanıldığım olmadımı tabiki oldu ve yolumu ayırdım. Dostlarımla yaşamdaki rolüm konusunda hiçde inatçı olmadım. Zaman zaman ben tepede zaman zaman onlar tepede oldular. Zaten bu dönemsel değişimler sağlıklı olduğu zaman bu dostluklarım dahada güçlendi. Şu anda öyle iki dostum varki birisiyle en önemli ortak yanım aynı anda aynı şeyi düşünmek...Ne olaki demeyın bu çok önemli. ikinci dostum ise tanıştığımızda askerliğini yapmamış bir delikanlı ve abi diye etrafımda pır dönen akıl danışan bir delikanlı iken şu an bir holdingin tepe noktalarından birinde ve benimde amirim:) bana şunu demiştirki bu beni çok etkileyen sözlerdendir. " benim hayatımı değiştiren iki kişiden birisin "  Diğer dostlarım alınmasın; onları saymamamdaki yegane sebep; bu yazıyı yazma amacım olan sanal arıcıların ilişkileri konusuna örnek teşkil etmeyecek olmalarıdır.
 
Aslında hepimiz  öldükten sonra arkamızda bırakacaklarımızla anılacağız deriz ki bu doğrudur. Acı olan yukardan aşağıya bakıp vay be ben bunlarımı bıraktım diyemeyecek oluşumuzdur. Ancak benim gibi bazı inekler ölümün kıyısından dönerler ve bu bıraktıklarını gözleriyle görürler ki ben gerçekden bunu gördüm. O günden bu yanada eski hatalarımı yapmamaya çalışıyorum diyecem az gelecek inatla yapmıyorum.
 
Sonuç olarak diyecek olduğum şuki; bloglarını kapatanlar, ihmal edenler ve hatta hiç açıp iki kelam yazmayanlar sanal arıcılar olarak oldukça büyük bir grubuz. Kavgalarımız, atışmalarımız kırgınlıklarımız insan denen doğal yapımızın sonucudur. Sosyal bir yaratık olan biz insanlar böyle büyük bir blogger grubunun dağılmasına küçülmesine izin vermemeliyiz diye düşünmekteyim. Gene birbirimizi görmezden gelelim, biz şu kişiyi okumuyoruz diyelim, forumlara da devam edelim ama bloglarımızı ihmal etmeyelim. Nasılsa bloggerın istatistik bölümünden birbirimizi yakalarız:) Derdimin adı neyse bunları karalama gereğini duydum:) işiniz yoksa okuyun:) yorum atmayın çünkü yayınlamayacağım. Pazardan sonra normale döner ve arıcılıkla ilgili haberlere devam ederim. Son iki haberdir sevgili ustama takıldım. Yazılarıma bakanlar kırkından sonra azanı teneşir paklar bile demişler (yerin kulağı var ya o duymuş) merak etmeyin makine elliden sonra azmaya göre proğramlanmamış:)

15 Ekim 2012 Pazartesi

İçiniz yanıyorsa süt en iyi ilaçdır:)

Bu hafta sonu iş yerleri karışıktı. O kadar çok sayıda sağını solunu kestiren, düşüp bayılan vardıki. Üstüne bende  uzakda olunca tele dr luk yapmak zorunda kaldım:) cep telefonumda arayanlar listesi bir günde tur bindirdi:)çok şükür ciddi bir problem yaşanmadı. Bir tek kişi beni aramadı oda acayip dokundu...soluğu eniştenin yazlıkda aldım dedim yak mangalı, elimde şişe efkar tavan yapmış....



Pazar sabahı arılarda efkarlı tek tük polen getiriyorlar ama durumlar süper..,



İlk iş bizim kızları saldım bir hafta kapalılar çıkan toza toprağa belendi..Bunlarda böyle yıkanıyor:)


Havaların soğumasıyla verim düşüklüğüde baş göstermiş ama napalım hiç yumurta alamadığımız günleri düşünüp avunduk.


Bu hafta arılarımın kışlık bal stokları ve yavru alanları kontrol edildi. Malum şahıs beni aramaması bir yana, birde üç çıtalık arılarla maskesiz arı açmakda ve habire video yayınlayıp hava atmakda buyursun bakalım.



İki hafta önce uyguladığım varroa mücadelesinin sonuçları hala görülüyor


Ters dönmüş bir varroanın alttan görüntüsüde bu:)


Kovanların önü iyice otlanmış


Motorlu tırpanıma bastım fırçayı:) dedim ne yatıyon..sonuç aşağıda..


Bu güller bahçemdeki son açanlara ait onları kendime verdim:)



10 Ekim 2012 Çarşamba

Pazar günü bahçedeydim. Sanki bahar gelmiş:)

Malum geçtiğimiz cumartesi festivaldeydik. Bu nedenle pazar günü arılığıma, bahçeme gittim. Bu aralar bu durum rutin halini aldı. Arılıkdaki otları epeydir biçmiyorum. Yabani hardallar biçme işlemi sonucu baskın hale gelip sanki bahar havasını yaşatıyorlar.
 
 
Sabah ilk iş biraz makro çekim yaptım:/( hiçde iyi şeyler çıkmadı:(

 
Buda uçarken yakalandı. Bizden bir uçan bir kaçan kurtulur derler ya işte onlardan biri bu.

 
Geçen hafta İstanbulda iş yerindeki arılarıma flumetrin etken maddeli varroa mücadelesi yapmıştım. Bunlar nede olsa 4-5 çıta koloniler formik asit denemedim. Dökülen varroalara bakın maşallah..:)


 
Bahçemdeki çimlerde sıcaklıkların düşmesiyle şenlendi..

 
Bu sene uyguladığım kiraz aşısı:) aşı dedinmi böyle olacak.. Önümüzdeki sene hep bu yöntemle aşı yapacağım.

 
yakından görüntüsü de bu..


 
Pazar öğlen bir çay molası verip döndüm. Yorgunluk sonrası tabure üstüde olsa çayın tadı bir başka:)
 


6 Ekim 2012 Cumartesi

2012 Beykoz Akbaba Bal Festivalinden görüntüler

Cumartesi sabahı otogara gidip Ali Şekerli abimi aldım. İnternette kurduğumuz sarsılmaz dost kalelerinden biridir kendisi.

 
Beraber Beykoz Akbaba ya geçip Saim Gürelin bahçesinde beklemeye başladık ki on dakika sonra Gebze ekibi kapıda göründü.

 
Bizim kabine; isimleri saymama ne gerek var sıkı dostlardan oluşur sohbetin doyulmazına kaptırdık kendimizi.

 
Artık festivalin başlama saati geldi ve biz yola çıktık.Yol boyu her yer trabzon hurması ve bizimkilerin boynu eğri kaldı:)

 
Sadri abi kendi tasarımı ve üretimi olan suni tohumlama aletini kurdu standında

 
Beykoz İlçe Tarım Müdürü İbrahim bey ve Bahri bey Apiterapi ve suni tohumlama çalışmalarımız konusunda kısa bir konuşma yapmamı istedi hazırlıksız ve doğaçlama ancak bu kadar oldu.. 
 

2012 BEYKOZ AKBABA BAL FESTİVALİ ile mturunc

Ali Şekerli abim dikkatle ve tüm ayrıntılarına varana kadar inceledi aleti:) Kusur bulamadı:)

 
Aliosman abi ve Adem abi ortadaki ben oluyorum hatıra fotoğrafı bilem çektirdik.

 
Saim Gürel kardeşim standında eşi ile birlikte.

 
Sponsor firmalardan biri daha

 
Can boğazdan gelir deyip uygulayanlar...:)

 
Bıcılı soğan ticaretine başlayan arkadaşlarda ordayddı:)

 
Yusuf şimşak kardeşimde ballarından dağıtmakla meşgul idiki gün yetmedi ve evlerimize döndük.

 
Bu güzel günü bize yaşatan katkısı olan herkese teşekkürler. Bu arada gizli takipçilerim olduğunu duydum yorumlarını beklediğimi de belirteyim ki kim olduklarını öğreneyim:)