28 Şubat 2010 Pazar

Bu hafta Temel in misali olduk.....

Bu hafta hava güzel, ben dururmuyum doğru arılıkda aldım soluğu.. İlk olarak kıymetli kızlardan başladım kontrole. Benim geçen sene ürettiğim f1 melezi. Ojeli ojeli de ne güzel dolanırmış maşallah.



Temelin hikayesini burada anlatmak ne mümkün. Ama bizim yerli arıları kontrol edelim derken açtığımız 3 kovan, yediğimiz iğnenin haddi hesabı yok durumlarına geldik. Aşağıdaki resimde alyansın elde ve parmakda şişlik sonucu parmağı nasıl boğduğu görülmekde. Hemen çıkarılmazsa yüzüğü parmakdan keserek çıkarmak zorunda kalabilirsiniz. Aksi halde parmakda gangren oluşması kaçınılmaz olur.. (bu arada çaktırmadan ilk yardım dersi de böyle verilir)
İşte onlardan biri ve saldırı anı aşağıdaki filmde görülüyor. İnekler elimi yaklaştırınca hücuuuum der gibi saldırıyorlar. Amaaa bu sene itina ile icaplarına bakılacak.
Unuttum söylemeyi daha sonra eldiven takmak zorunda kaldım ve genede elim bu hale geldi. Bizimki de kaşdan gözden sokulmuş. Acemilik işte:)) Bak aşağıdaki filme saf karniol arısı böyle işte. Ne hoplayan ne zıplayan var. İki hafta kadar gidemeyeceğim arıların yanına. Bu yaştan sonra kursa başlayacaz allah sonumuzu hayır etsin:) Ama içimizi rahatlattık pazar günü tüm arılarım elden geçti üç tanesi açlık sınırında çıkdı ve hemen müdehale yapıldı. Çok şükür sönen kovanımız ve anasız kovanımız şimdilik yok. bu sene anladımki hastalık mastalık hikaye. Arıyı sonbahardan kışa güçlü sokarsanız kafanız rahat demektir. Açlık sınırındaki arılarımın üçüde zayıf kolonilerim. Güçlü kolonilerimin hem bal stokları iyi hemde nüfüsları. Aşağıdaki filmde saf karniol arıyı izliyorsunuz kışa nasıl girdiyse öyle çıkdı. Nufus gerilemesi söz konusu değil. Kışın hiç besleme yapılmadı.

22 Şubat 2010 Pazartesi

Bu hafta bahçeyi hallettik..

Dün sabah erken kalkıp doğruca soluğu Ereğlide aldım. Aşağıdaki dere yatağında bulunan arılık gene sular altında. Ama bu sene yükseğe almışlar anlaşılan kovanlar yüzmüyor..

Bizim terasdaki köfteler keyifli, ama fırsat bulup açamadım.. Sabah polen gelişi güzeldi..



Bahçedeki arılarda sabahdan çalışıyorlardı. Göya bahçe işlerini bitirip ondan sonra arılara başlayacakdım ki akşamı etmişiz...


Bahçe deyince ne yaptınkı diyen olur diye filmede aldım. Benim evin altında 240 metrekare bir çim alanım var. Etrafında da güllerim. 5-6 sene oldu onları dikeli köklerini ayrık otları sarmış. Onları tek tek söktüm. Köklerini temizledim çapa makinasıyla çapaladım. Bahçemin bir köşesinde yığılı duran yanmış ahır gübresinden her metreye bir el arabası döktüm. Bu arada Ali Türk aradı abi duvarı dolaşıpmı getirdin gübreyi diyor. Heee ben onu kepçeyle içeri almıştım be, aklınca gülecek duvar bloklarını sağımdaki gibi söküp sökmediğimi soruyor:)Tek uyanık o ya:))

19 Şubat 2010 Cuma

Te te te........

Dün balkondaki inekler çalışıp durulardı. Bir ara seyrederken dedim arkadaş kaydet de soğuk bölgedeki arkadaşların gözü gönlü açılsın:)


Bu gün ise iş yerimdeki katlı kutuyu açtım. Malum 2 bardakda invert şurup veriyorum, kesin bitirmişlerdir dedim ki dediğim çıktı...



Asetat üzerinden yaptığımız ilk bakışmada kata çıkmışlar. Nerdesin yaw hani invert diye bağırıyor gibiydiler:)



Yeni koyduğum boş çıtalardan ortada olanı çektim. Dedim invert şurup kurban olsun sizlere, başlamışlar kabartmaya.. Ali türk soruyordu abi temel petek taktınmı:) bak nasıl takmışlar...:-)







16 Şubat 2010 Salı

Bu mevsimde kat atılırmı :)

Bu hafta sonu tamamlayamadan geri döndüğüm Edirne gezisi sonrası Ali Şekerli abimiz katılımcılara aşağıda resmi görülen ahşap bal kaşığını hediye etmiş. Tabi bana düşenden iki gün sonra haberim oldu. Neden derseniz bizimki torpidoya koyduğunu söylemedi :)

Tabiki bu gezi için Ali Türk le buluşunca Tokat lı arıcı arkadaşımız Ahmet Acaroğlu nun yolladığı çemen ve pekmezlerle de buluştuk çok şükür:) bizimki abi bunlar bozulur ben yiyeyim ziyan olmasın demeye başlamışdı:=)

Dün iş yerimdeki kutuyu beslemeye aldım. Bu günde açtım ve kontrol ettim. Bal stoğu iyi, iki çerçevede kapalı yavru ve yumurta var. Bende buna kat attım :( Bu mevsimde kat atılırmı sesleri kulağımda çınlıyor. Delimisin diyenleri duyar gibi oluyorum. Bu kutuyu besleyeceğim ve hep beraber gözleyeceğiz. Ha unutmadan bütün dahiler biraz delidir:)

13 Şubat 2010 Cumartesi

Benim Trakya gezim.....

13 şubat sabahı bizimkini aldım ve yola çıktık. Mecidiyeköy den Zafer, Asım, Saim ve Sadri abileri aldık.. Adam yol boyu elde telefon adres soruyor dedim kaybetmeyiz vize levhalarını takip et yok kaybolurmusuz:) ama ben derdini biliyorum direksionu verdim eline bırakamıyo bunlarda kurtulma manevraları yemezler tabi:) Bir ara baktım araba 90 km/saat le gidiyo devir 3000 vites 5. de görünüyo allah allah derken anlıyorumki 3. vitesle gidiyoruz:) anlayacağınız tüm numaraları denedi ama almadım arabayı..:)



Vizeden trakyalı Şenol u alıp Pınarhisara devam ettik. Kahvede çay içip Bülent Kınalı kardeşimizi bekliyoruz sohbet koyu tabi konu arıcılık...

Tam Edirne girişine geldik ki ben sel görüntüleri felan almışım yol boyu telefonum çaldı......En büyük kayınbiraderim bir senedir yatalakdı onun vefat ettiğini söylediler. Ali abiye dedim abi sen otogara gir ben otobüse biner giderim.. Ali Şekerli abimize durumu bildirdik ve benim trakya gezisi bu şekilde sona erdi. Gönlümdeki yeri bambaşkaydı Oğuz abimin defnettik yani cenazesine yetişebildim. Allah rahmet eylesin..


7 Şubat 2010 Pazar

Hafta sonu özlem giderdim....

Bu hafta sonu duramadım Ereğlide aldım soluğu. Hava İstanbula göre soğuk. Güneş görmeyen yerlerdeki karlar erimemiş. Ama ne gam kuzinem sağlam. Odun stoğum yeter.

Aşağıdaki fotoğrafı geçen haberden hatırlarsınız. Ön planda görülen saksıda duran üç adet çam ağacını super marketin biri 9.90 tl ye satıyordu bende almıştım. Geçen hafta hava karlıydı o nedenle iş yerinin bahçesinde benim odanın penceresi önünde misafir etmişdim onları.

Bu hafta sonu Ereğliye giderken onları da yanıma aldım ve saksıda yaşamaktan kurtuldular.

üçünüde uygun yerlere naklettim.


Pazar günü hava aman vermedi ama arada fırsat buldukça arıları dışardan seyrettim.

Bazı ömürlerinin sonuna gelmiş olanlar kapı önüne konmuşlar. Hava soğuk olduğu için defin işlemleri yapılamamış, ama kovan içi temizlik işlemleri halledilmiş.
Üstleri örtülü olmasına rağmen ucuş tahtaları ıslanmış.
Tek tek ucuş tahtaları gezildi. Sepet de yerinde keyifli.

Soğukdan etkilenen saddece arılar ve biz değiliz. Karıncalarda etkilenmişler ziyankarlık had safhada. Yav bu kadar yıyecek dısarda bırakılırmı


3 Şubat 2010 Çarşamba

Teknoloji ilerledi, varroa ilacı uygulamak artık çocuk oyuncağı:)

Dün akşam İstanbula kar bir geldi pir geldi. Çalıştığım işyerinin bahçesi bu sabah bu haldeydi.

Bizim kutuda kar altında mışıl mışıl .....


Şimdi gelelim son tasarım aletimize....

Daha önce yaylı enjektörü hazırladığımda bu alet sadece tek elle enjektore ılac cekmeyı kolaylaştırması acısından güzel bir keşifti. Ama Ali Şekerli abimiz hemen moralimi bozmuş ha gayret başaracaksın demişti. Birde link vermişti msn de adamın biri bir alet yapmış daha kullanışlıydı. Amaaa sonunda ilham perim geldi. Dedim nerdeydin bak milletin diline düştük:) napacaz?... Dediki bir miktar serum hortumu, ucu sivri plastik bir şişe ve senin yaylı enjektörü al. Aldığın hortumu şişenin içinde boydan boya duracak uzunlukta kes ve enjektörün ucuna tak.

Sonra şişenin dibini bu hortum gececek büyüklükde del.

Enjektoru deliğe sokup sıcak plastik yapıştırıcıyla oraya sabitle.bu

Şişenin içine oksalik asit solusyonunu yada perizin solusyonunu doldur ve kapağını kapat. Aletin kullanmaya hazır. Deyince bende işlemi bitirdim.
Alet 5 ml lik enjektörle her defada 3 ml sıvı atar dedi.

En son olarak mutfakda cihazı denemek amaçlı çalıştırdım. İlham perim acayip oldu dimi dedi. Birazda korkdum tabi nede olsa peri:) tam gidiyorduki aniden geri döndü ve bak dedi herkese söyle, bu aleti yapıp kullanabilirler amaaa; aleti Dr. muhteşemin cihazı adıyla söyleyip kullansınlar karışmam sonra dedi ve gitti:) valla ben söyliyeyimde sonra yav senin bu peri bize şunu yapdı bunu etti demeyin:)




Son bir not daha ekledi şişenin büyüğünü kullanmak isteyen olabilir. Fakat bu durumda ilacın bitmesine yakın şişe içinde kalan hava hacminin artmış olması nedeniyle pistonun bastırılmasında sıkışan havanın hacmının kuculmesıyle atılan ilaç miktarında azalma meydana gelecektir. Burada sert plastik şişe hatta cam şişe kullanmak bu sorunu azaltsada çözmeyecektir. Bu alette çıkış deliğinin direk şişenin altında olması da yukarda bahsedilen istenmeyen olayın azalmasına neden olacaktır. Gene enjektörün uç kısmına hortum takmasanda olur diyenler olacaktır bu durumda da enjektore ne kadar hava çektiğini göremeyeceğin için sistem doğru çalışıyormu kontrol edemezsin dedi:)

Şimdi bu alet nerden esinlenilip tasarlandı diye merak edenler olabilir. Arama motorunda "otomatik enjektör" diye yazıp bakarsalar büyük ve küçük baş hayvanların aşılamasında, ilaçlanmasında kullanılan bir alet görecekler. Bu alet her defada istenen miktarda sıvıyı bir bidondan çekip basıyor.

Ali Şekerli abimizle msn de yaptığımız sohbette bu aletin arıların ilaçlanmasında büyük kolaylık sağlayacağını konuşmuştuk.

Bu aletin benim araştırmalarımda bulabildiğim en ucuzu 110 ytl civarı. Oda plastik olanı. Eh buda fena olmadı. En iyi tarafı bedava olması:)

2 Şubat 2010 Salı

Ohhhh be uzunca bir aradan sonra ...



Pazartesi hava yazdanmı kalma desem yoksa bahar yaklaştımı desem çok güzeldi. Uzaktan baktım yanlarına gittim ooo kızlar ballıbabalara yumulmuş geliyorlar. Paçalar kırmızı polenlerle dolmuş ağız burun kıpkırmızı ee artık dayanamadım açtım fakirin kutusunu. Ohh be özlem giderdik sizide mahrum bırakmayım dedim filme aldım. Bu arada balkon fakirinin nerelerden nereye geldiği daha bir belirgenleşti. Oldukça gelişti. Bu bakımla bu sene sezona hazır sayılır.


Unutmadan sabah fabrikadaki kutu da çalışıyordu. Onu görüntüleyemedim ama meydan şerbetlemesi uygulaması yaptım. Zannederim oda bu sene mayısa kadar depo kovan halini alacak. Eh bir ay sonra şenleneceğiz hayırlısı bakalım....