27 Şubat 2009 Cuma

Bir hikaye.........

Evin telefonu sabaha karşı üç buçukta çaldı.
Uyku sersemi adam telefonu açtı.
Telefondaki ses annesine aitti.
Telaşlandı, korktu başlarına bir şey mi gelmişti?
Annesi 'nasılsın oğlum iyi misin?' diye sordu.
Oğlu şaşkın bir ifadeyle 'iyiyim anne hayırdır bir şey mi oldu siz iyimisiniz?' dedi.
Annesi 'biz iyiyiz bir şeyimiz yok sadece sesini duymak istedim' dedi.
Oğlu da 'anne bunun için mi aradın saat sabahın üç buçuğu yarında konuşabilirdik' diyince
Annesi de 'rahatsız mı ettim oğlum?' dedi.
Oğlu 'evet anne rahatsız ettin' diyince
Annesi'30 sene önce sen de beni bu saate rahatsız etmiştin, doğum günün kutlu olsun



' EĞER HALA SİZİNLEYSE, ŞİMDİ ONU HER ZAMANKİNDEN DAHA COK SEVİN....
UNUTULMAMAK DİLEĞİYLE

24 Şubat 2009 Salı

Sıkıldıııım artık ısınsın havalar...................

Bir kaç gündür hava sıcaklıkları düşük seyrediyor. Adam gibi şöyle doyasıya karda yağmıyor. Ama artık sıkıldım ve gemiden yana endişem var. Hava sıcaklığı 6 derece de olsa açtım bizim inekleri..

Namı diğer gemi şu anda fabrikada. Ekonomik kriz onuda etkiledi yatıyor. Çalışan malışan yok.. Bu arada unutmadan söyliyeyim bir arkadaşımız gemim olduğu için bana değer verdiğini söyledi geçenlerde:) zenginlik ne güzel şeymiş meğer:)

Bu geminin inşaatını yaparken unuttuğumuz en önemli konu bir şerbetlik ilavesiydi. Bu gun yarın derken ihmal ettik. Bu zaten 5 çerçeveli bir kutu olduğundan çerçevenin birini şerbetlikle değiştirecem. Bu çıta ölçüsünde bir şerbetlik yapıcam. Açlık korkusundan açtım asetat üzerinden baktım donmuş bal enjekte ettim. Salkımda yatıyorlar. Yatın bakalım az kaldı ben biliyorum size yapacağımı. Şu havalar bir ısınsın görürsünüz. Nasılmış petek örmek çalışmak neymiş öğretecem size.

Kutulara dokunmadım. Bunlar iki sefer birer bardak invert şurup içtiler yetmezmi.


Eğitime gelen okulların öğretmenlerinden biri ders sırasında bunları hazırlamış bayağı hoşuma gitti paylaşayım dedim.




22 Şubat 2009 Pazar

Hayal kurmak bedava.....

İnsanlarda olduğu gibi arılarda da bazı özellikler genlerle yeni doğan canlılara aktarılır. Arılar konusunda bu özelliklerden bol toplama yeteneği, kışa güçlü nüfusla girme özelliği ve uysallık gibi özelliklerin genlerle bir sonraki nesile geçtiği bu konuda ciddi çalışmaları olan bilim adamlarınca söylenmekte ve bizde okumaktayız. Bizler bilim adamı olmadığımız sadece arıcı olduğumuz için bu okuduklarımızı arılarımızda da varmı, oluyormu diye gözlemleriz. Sonrada oturur benim aşağıda yapacağım gibi ahkam keseriz. Bazende gözlemlerimize dayanarak itiraz da ederiz zira bilimsel verilerle gözlemlerimiz bazen aynı çıkmaz. Şimdi bir olayın, sonucun bilimsel veri niteliği taşıması için ölçülebilen, gözlenebilen olması ve arka arkaya yapılan en az belli sayıdaki denemelerde hep aynı yada birbirine çok yakın sonucların çıkması gereklidir. Peki neden bilim adamları tarafından yapılan denemelerde hep aynı sonucun cıktığı verilerde biz nasıl farklı sonuçlar elde ederiz arılığımızda. Buradaki temel problem bizim arılığımızda sağladığımız bazı şartların eksik yada farklı olmasıdır.
Şimdi yukardaki hususları belirttikten sonra ben oturdum bir hayal kurdum ve size de aktarıyorum. Ha unutmadan belirteyim hayal kurmak bu kış günlerinde ve kriz ortamında bedava olması nedeniyle iyi oluyor.
Tam hayal ettiğimiz özelliklere sahip; bol bal toplayan, kışa 10 çıta arıyla giren ve uysal bir kolonimiz olduğunu düşünelim.Bu kolonimizin işçileri bol bal toplama özelliğini AA homozigot veya Aa heterozigot (dominant) genlere borclu dıyelım. Kışa güçlü nufusla girmesini aynı şekilde BB homozigot yada Bb heterozigot dominant genlere borçlu vede uysallığını CC homozigot yada Cc heterozigot dominant genlere borçlu diyelim.
Biz bu koloniden arılığımızda doğal ortamda eşleşme olacak şekilde ana üretirsek yeni ananın yumurtalarından oluşacak kolonilerin özellikleri farklı farklı olacaktır ve bunuda tesadüfen eşleştiği erkeklere borçlu olacaktır. Örneğin yumurtalardan çıkan analar yukardaki özellikler yönünden aa (bal toplama yeteneği düşük) veya bb (kışa az nufusla giriyor) veya cc (saldırgan) homozigot bir erkekle çiftleşirse vede anamız heterozigotsa çıkacak olan işçilerin bir bölümü homozigot aa veya bb veya cc olacaktır vede bu istenmeyen bir durumdur. Tabi başka olasılıklarda söz konusudur ama konuyu dallandırmayalım diye en istemeyeceğimiz olasılğı aldım buraya.

Ama biz en yukardaki kolonimizin bir bölümünün yalancı anaya dönüşmesini sağlarsak burada ortaya çıkan erkekler bire bir işçi arıların özelliklerine sahip olacaktır. Bu erkeklerle aynı özellikteki bir başka koloninin işçilerinden ürettiğimiz anaları suni tohumlama yöntemiyle eşleştirirsek ortaya çıkan bu ananın oluşturduğu yeni koloni bire bir en baştaki iki koloninin işçi arılarının özelliklerini taşıyacaktır. Bu işlemi bir bölümünden yalancı ana yolu ile erkek ürettiğimiz ilk baştaki koloniden ürettiğimiz anaaları kullanarakda yapabiliriz ama burada kardeşlerin eşleşmesi olacağı ve bunun sonucundada kromozom anomalileri olarak adlandırılan sakat arıların doğması gibi istenmeyen durumlar ortaya çıkacağı için böyle olumlu özellikleri taşıyan iki farklı koloni kullanılması en doğrusudur. Bu işlem için gerçek izole bir bölge bulunabilirse daha iyi olur. Yani bu izole bölgede eşleşmeye hazır çıkmış analar ve yalancıdan ürettiğimiz erkekler olmalı başka erkek arılar olmamalıdır.

Şimdi ben burada bioloji, zooloji, insan genetiği derslerini temel tıp eğitimi süresince bir yıllık bir süre zarfında okumuş biri olarak hayal kurdum. Benim bu konulardaki eğitimim mesleki eğitimime temel teşkil etmesi amacıyla planlanmış bir eğitimdir. Niye hayal kurdum diyorum çünkü bu iş bu kadar basit olsaydı zooloji konusunda dört yıl boyunca okunan bir fakülte ve zooteknik yüksek lisans bölümleri felan olmazdı. Benim mesleğimde de 10 yıllık ihtisas eğitimleri olmazdı. Bu nedenle ben bunları mesleğim olması nedeniyle iyi bildiğim tıpda örneğin kanser denilen hastalıklar için bırakın söylemeyi hayalini bile kuramıyorum. Keşke bu genlerle ilgili konular o kadar karmaşık bir konu olmasaydıda bende kanserin nedeni ve tedavisini bulsaydım NOBEL TIP ÖDÜLÜ nü alır dünya çapında kahraman olurdum.
Peki diyeceksinizki canınmı sıkıldı da bunları yazdın yok tabiki bu sene bir arıcının yapabileceği düzeyde de olsa arılarımı ıslah etmek değilde düzene sokmak desem daha doğru olacak ona uğraşacağım.

19 Şubat 2009 Perşembe

Hay dilim tutulsaydı da söylemeseydim:))

Bu gün sabah İstanbulda hava güzel. Her yer günlük güneşlik. Ah birde şu trafik olmasa....

Sabah saat 09.00 civarı termometre 9 dereceyi gösteriyordu.

Başlıkta dedim ya hay dilim tutulsaydı da söylemeseydim. Hatırlarsınız bizimkine arıları satmıştım. Üstelik veresiye ama başımıza iş aldık kutulardaki analar emanet sayılır. İyi bakılmaları gerekiyor. Hemen açtık kontrole başladık. Bu arada adam gelip anaları alınca bu üç kutudaki arılar birleştirilecek. Bu nedenle geçen hafta gemiyi de iş yerimin bahçesine getirmiştim.

İlk olarak gemi kontrol edildi. Donmuş bal verildi. Bu alamete bardak koyamadım o nedenle invert şuruptan mahrum kalıyorlar.

Daha sonra diğer kutulara geçtim. Maşallah durumlar iyi. Vakit darlığından ve emaneti riske atmamak için çıta çekmedim.


Her ikisininde bardakları invert şerbetle fullendi. Durumlar super. Mal sahibine duyurulur:)))








17 Şubat 2009 Salı

Hakem serbest vuruş düdüğünü çaldı:)(ilave var)

Hani ne konuşmuştuk, ne demiştik, ne sözler vermiştik birbirimize ne oldu şimdi niye ayrıldık gibi sözler benim çocukluk ve gençlik yıllarımın moda kitapları olan fotoromanlarda sıklıkla kullanılan ayrılıktan sonraki üzüntü ve pişmanlığı ifade eden sözlerdi. Geçtiğimiz cumartesi de dünya sevgililer günüydü ya böyle başladım işte söze.

Geçen sene msn sohbetlerinde kavgacı olmak, kendini ön plana çıkarmaya çalışmak ve başa oynamak gibi suçlamaları başkalarına yapanlar meğer aynaya bakıp konuşuyorlarmış. Şimdi ise bende başa oynuyorum niye derseniz aşağılarda kalmak hoşuma gitmiyor yukarlarda olanları görünce.

Geçtiğimiz günler boyunca invert şeker ve bununla arı beslenmesi konusu konuşuldu tartışıldı. Bazı arkadaşlarımız konuyu uzatmayın, zira birileri gündemden düştü ve gündeme gelmeye çalışıyorlar, amaçları bu, alet olmayın dediler. Ama gerçekten gündemden düşülünce çıkış yolu invert şurup imiş ki bir sitenin forum bölümünde konu bazı arkadaşlar tarafından yeniden gündeme getirildi.

Geçenlerde msn de sohbet ettiğim bir arkadaşıma ağabey diye hitap etmiştim.Bu arkadaşta yaşım 44 büyükmü gösteriyorum deyince bu hitap tarzını saygı ifadesi olarak kullandığımı söylemiştim. Ağabey olmak hoşturda dikkat ister on kere düşünüp bir kere konuşmak gerektirir. Bu vasıf da üstelik bir kere kaybedildimi bir daha geri alınması zordur. Ondan sonra üç beş kişiyle toplantı yaparsınız. Fil gibi iri hayvanların orasını burasını tutup tarife kalkarsanız; hayvandır bu tuttuğunuz yerden dolayı bakarsınız iç güdüleriyle davranır, hayvanın güçlü olmasından dolayı başa çıkamaz ele güne rezil olursunuz. Ayrıca çok kişi tarafından izleniyoruz bende izleyenlerden biri olarak yazıveririm işte bunları dikkatli olmak lazım.

Şimdi gelelim invert şurup konusuna. Ben mesleğim icabı insan sağlığı konusunda hassas olmak zorundayım. Hele acil servis hekimi olarak sıfır hatayla çalışmak zorundayım zira benim hatam ölümle sonlanır. Bu nedenle on kere düşünüp araştırıp sonra konuşurum. En son yazılan yazılar üzerine bir kere daha araştırmak amaçlı olarak Katalizör.net dergisinde çıkan bal konulu yazının sahibi Nadide hanıma ve yazısında kaynak olarak gösterdiği Dr. Mustafa Altınışık beyefendiye mail attım.


Dr Mustafa bey kimyacı olmadığını bu nedenle soruma cevap veremeyeceğini ancak invert serbetle ilgili internette yaptığı kısa araştırma sonucu iki linke ulaştığını söyleyip bana yollamış. Bu linklerden bir tanesi benim blog linkim, diğerini ise ilgili zatın reklamının olmasını istemediğim için yazmıyorum. Nadide hanıma seliwanof yöntemiyle hem sahte balda hemde doğal balda önce yuksek ısı ve asitle HMF oluşturulduğunu sonrada bununmu tespit edildiğini sordum evet dedı. Invert şurupla yaptırılan balda da hakiki balda da HMF oluşuyor fakat ınvert şurupla yaptırılan balda glukoz ve fruktoz oranı doğal bala göre daha yüksek olduğu için bu yöntemle daha yüksek HMF oluşuyor seliwanof yönteminde renk oluşuyor dedi.



TKV teknik arıcılık dergisinin eylül 1987 sayısında çıkan bir tez yazısında balların invert şeker (glukoz ve fruktoz toplamı) oranları var. Burada ayçiçek balında invert şeker oranı %80,3 , Kestane balında %68,7 ve çam balında ise %66,2 olduğu belirtilmiş. Şimdi bu seliwanof testinde ayçiçek balıyla çam balını kıyaslasak ayçiçek balı daha çok HMF oluşturacak ve sahte çıkacak.



Bana kanıt olarak sunulan yazıda invert şurupla beslenen arıların yaptığı balda HMF düzeyi diğer ballara (sakkaroz şerbeti ve doğal yolla beslenen) göre daha yüksek çıkmıştır ama buda kabul edilebilir düzeydedir.



Arılarımızı nasıl besleyeceğimiz konusu Mehmet Yüksel arkadaşımız sayesinde artık şablona dönüşmüştür. Yani hasattan sonra kış arılarını oluşturmak için teşvik, sonbaharda da stoklarını yaptırmak için koyu yükleme tarzı kovan başına 15 kg toz şeker hesabıyla yapılacaktır. Arılara kış beslemesi adı altında kek(suya giden arıların ölümleri ve yavru çürüklüğü) ve baharda teşvik beslemesi yapılmayacaktır. Bu nedenle zaten biz insanlar bu şeker balına ulaşamayacağız. Kalmayacak bizlere. Farzedelimki şeker balı yaptıracam diyenler olabilir onda da bir sakınca yok. Bu tip ballarda da HMF adı geçen araştırmaya göre kabul edilebilir sınırlarda çıkmıştır.

Gıda sektörü araştırma yazılarındaki verileri de daha önce yayınlamıştım HMF oluşumu su oranı 0,4 den aşağıda başlıyor(Kroh 1994) . Biz zaten en koyu şerbetimizi 0,5 oranında hazırlıyoruz Ayrıca sakkaroz şerbetleriyle yapılan kek ve poğaçalarda 300 derecenin altındaki pişirme sıcaklıklarında HMF oluşumu glukoz ve fruktoz şerbeti kullanılarak yapılan kek ve poğaçalara oranla 10-100 kat daha az oluşmaktadır (Ameur ve Ark 2006) burada da görüldüğü üzere bizim sakkaroz şerbetini 102 derecenin üzerine çıkaramadığımızdan dolayı sakınca yok.

En son dip not ise (buna doksandan yenen gol de denir) ben çok konuşulan ve kaynak gösterilen yazının tamamına ulaştım. Bu araştırmada kullanılan invert şurup hazırlanırken sakkaroz şurubu 88 derecede ve 2 saat süreyle ısıtımış ardından 7o dereceye soğutulup ph 2,15 olana kadar %0,1 lik HCL asit ilave edilmiş daha sonra da sodyum bikarbonat ilave edilerek nötralize edilmiştir. Yani burada kullanılan invert şurupla Ali Şekerli abimizin hazırladığı arasında hiç bir benzerlik bulunmamaktadır.Bu yazının sonuçlar ve tartışma bölümünde ise 27 . sayfadaki üçüncü paragrafta bu kadar yuksek HMF değeri çıkmasını araştırmacılar şurubun 88 derecede ve 2 saat boyunca ısıtılması ve asitler tarafından glukoz ve fruktozun dehidrate edilmesine bağlamışlardır.

Ayrıca önemli bir konu ise gerek sakkaroz şurubu ile beslenen ve gereksede yukarıda anlatılan şekilde hazırlanan invert şurupla beslenen koloniler her beslemede 0,8 litre ınvert surupla beslenmiş. Besleme işlemi 10 mayısla 15 haziran arasında her 3 gunde bir yapılmış. 15 haziran 30 temmuz arasında ise her gun besleme uygulanmış. Buradan da anlaşılacağı üzere arılardan bu iki gruba yüklü miktarda şerbet verilip bal olarak depolamaları sağlanmış. Tahlillerde bu ballardan yapılmıştır. Bu önemli ayrıntı da gösteriyorki bu çalışmada yapılan koloni beslemesi ile bizim invert şekeri kullanacağımız sonbahar beslemesi arasında hiç bir benzerlik yoktur. Zira bizim besleme tarzımızdaki amaç kış arılarının stoğunu hazırlamalarını sağlamaktır.

Ben bu sene sonbahar beslemesi olarak kendi hazırlayacağım invert şerbeti kullanacağım. Yukarıdaki verilere dayanarak bunun da sakıncalı olmadığını söylüyorum. Canı isteyen bu yöntemi uygular. Yok ben anlamam benim kafam basmadı gibi yorumlamayacağım mazeretlerle direnen arkadaşlar ise öyle devam etsinler. Ama lütfen fillerle arıları karıştırmasınlar.

Artık invert şerbet bloglarda tarihsel yerini almıştır. Şimdi sezon başlıyor çok ahkam kesenler artık bilgilerin paylaşılma zamanıdır. Geçen seneki gibi ben bunu biliyordum uyguluyordum gibi bilgi paylaşmama özelliklerini bu sene açığa vurmamaları için hadi bakalım iş başına diyorum. Geçen sene jenterde ana öldüren, koloniye yeni ana kabul ettiremeyenlere ana kutularındaki arıları kaçıp giden insanlara iş işten geçtikten sonra ortaya çıkıp bu iş böyle şöyle yapılır diye ahkam kesenler bakalım bu sene ne yapacaklar. Huylu huyundan vazgeçmezmiş ya bu senede paylaşmazlarsa da paylaşanları karalamasınlar yani gölge etmesinler.

Acı Kayıp

İstanbullu arı dostlarından Eşref beyi kaybettiğimizi öğrendim Allah rahmet eylesin..

9 Şubat 2009 Pazartesi

Hafta sonu faaliyetlerim.......

Bu hafta sonu cuöartesi günü sabah erkenden arılığa damladım. Hava güzeldi ama yağmurluydu o nedenle arı açmadım. Tek tükte olsa faaliyet devam ediyordu. Hemen marangozhaneyi faaliyete geçirdim. Bu sene ilk olarak Ali Şekerli abimizin bloğunda gördüğüm Altlıklardan 14 tane yaptım. Çok işe yarar malzeme bunlar bölme, ana üretme ve iki analı çalıştırmalar için kullanılacak. Bunun boşluğunu istediğiniz malzemeyi zımbalayarak kullanın ve gerekirsede kolayca değiştirin. Altını sinek teli kaplayıp varoaların aşağıya düşmesi ve kışlatma amacıyla kullanmak mümkün.


İki kasa arasındaki görünüm bu. Burada giriş kışın tamamen açık kullanılabılır.

Yada giriş uygun bir çıta ile kapatılabilir. Gerekirsede bu çıta değişik genişlikte musluk olarak delik açılarak kullanılabilir.

Pazar günü hava da yağmurluydu evde pinekleyip durdum. En son cuma günü beslediğim gemiyi açayım dedim. Pek uçuş yoktu ama salkımda da değıller. Zaten havada sıcaklık olarak fena değıl. Analarını sattığım iş yerindeki diğer kutularda bulunan arılarla bunun arılarını birleştirip Erzincandan gelen karakovana sikelemeyi düşünüyorum. İyi besleme yapmak lazım birleştirme zamanına kadar genç arıların çıkmış olması lazım. Zira o aşamadan sonra petek örecek arılar çok önemli. Petek örme aksarsa anaya yumurta atacak alan oluşmayacağı için kovan sönmesi kaçınılmaz olacaktır.

5 Şubat 2009 Perşembe

Anaları saaaaattım:))

Bu sene en son ürettiğim ana arılardan iki tanesini sonunda ismini gizli tuttuğum bir müşteriye sattım. Kaça gitti diyecek olanlara 700 kaat diyeceğim. Kriz nedeniyle vadeli verdik ama olsun. Harmanda ödeyeceğini söyledi:( Tabi artık bunlar emanet sayıldıkları için gözüm gibi bakmaya başladım. Bu gün üst örtülerini açtım. Nüfus gayet iyi. Riske girmemek için çıta çekmedim. Tam sattık derken ezeriz mezeriz neme lazım...



Arkadaki kek bölümünü daha önce ısınmaya yardımcı olması amacıyla straforla doldurmuştum. Bu köpükleri çıkardım ve invert şerbet verebilmek için plastik bardaklar koydum.



İnvert şerbetle besleme yapıyorum. Yakın çevrede başkaca arılık olmaması nedeniyle yağma olacağınıda zannetmiyorum. Asetat örtülerini tekrar kapatıp bıraktım. havalar ısınınca alacakmış bizim uyanık müşteri hayrını görsün:))))


3 Şubat 2009 Salı

Gemi kontrolü yapıldı....

Bu gün hava sıcaklığı 14 derece cıvarını gösteriyordu. Eve hava kararmak üzere gelince gemiyi kontrol edelim dedim.

En son cumartesi günü kontrol etmiştim ve beslemiştim. Artık yavaş yavaş katı beslemeden sıvı beslemeye geçeceğim. Bu nedenle hem fabrikadakilere hemde gemiye kullanmak için bir miktar invert şurup hazırlamıştım. 20 ml invert şurup ve 20 ml kadarda donmuş bal beslemesi yaptım.

Gemide nufus iyi. Sabahları polen gelişi de güzel üstteki asetatı açıp çıta çekmedim ama sanırım yavru faaliyeti hızlandı. Fakat korkum yok zira ısıtacak nufusa sahipler. Donmuş balı verince hemen üşüştüler başına.

2 Şubat 2009 Pazartesi

Bu hafta sonu kurdumu döktüm...

Üç haftadır arıların yanına gidemiyordum. Bu hafta sonu artık dayanamadım ve soluğu arılıkta aldım. Daha önceden aldığım renk tüpleri ile beyaz silikonlu dış cephe boyasından mavi, pembe ve sarı renkler elde ettim. Bizim kovanlar futboldan anlamazlar. Onlara kız, erkek, sahtekar ve saf karekterler atadım:)) Bence Alinin kutulardan daha iyi oldular.



Sırayla pembe, beyaz, mavi ve sarı renklere boyadım kovanları. Göya böyle olursa şaşırma olmazmış. Zaten bir şaşırsınlar ben onlara soracam. Bunca masraf ettik şu kriz ortamında:)



Üç hafta gelmeyince hızımızı alamadık tabi. Geçen seneden hazır olan yanak çıtalarına üst ve alt çıta kesimi yaptım.Üst çıtaların kulaklarının açılması işini el frezesi ile hallettim. Bu daha kolay ve güzel oldu.


Önce hurdacıdan aldığım tahtaları üst çıta uzunluğunda kestim ve kulak kısımlarını açtım. Daha sonrada 25 mm genişlikte dilimledim. Tam çalışırken Ali Türk aradı napıyorsun felan derken anlattım çıta hazırlıyorum. Kulakları nasıl açıyorsun işte frezeyle pekiii tek tekmi hazırlıyorsun demezmi heee dedim yedi kendisi tek tek hazırlasında gülelim:)) ses çıkarmayın. Şimdilik 80 adet çıta hazır vaziyette çakılmayı bekliyor. Yanaklar, alt ve üst çıtalar tamam. Biliyorum çakma işini soracaksınız kolay o iş Erzincandan gelen aparat acayip kolaylık. Geçen sene Ali parmağını morartmıştı elde çakacam diye:) Geçen seneden kalma 60 çıtalık daha yanak var elimde ama sanırım yetmeyecek hurdacıya bir uğramam lazım yanaklık tahta da var onda yanakları da el frezesi ile açacağım daha gösterişli olacaklar.


Aliye dedim bu sene çok çıta lazım olacak. Hee dedi ben yokum sağımda bu sene tırmala dur bakalım napacaksan. Ben Kayseriliyim zorlandımmı çıta bal işine dönerim sana minnet etmem dedim. Mor oldu ama tabi telefon görüntülü olmadığı için yüzünü göremedim:)) Zaten Hacı abide benim oralarda arsa arıyor bir transfer edersem onu sen kalırsın ayazda gebzede:)